Hariri: En acımasız savaş yaşanıyor

Ülkedeki 15 yıllık iç savaşın sona erdirilmesine ciddi katkılar sunduğu gibi yönetime geldiği 1992'den itibaren savaşın izlerini silmek için yeniden imara öncülük eden, ülkesine insani yardım ve yatırım yapılmasını sağlamanın yanı sıra Lübnan topraklarındaki İsrail ve Suriye işgalinin sonra erdirilmesi için de mücadele eden Başbakan Refik el-Hariri, 14 Şubat 2005'te bir ton bomba yüklü araçla suikasta kurban gitti. Hariri'nin öldürülmesinden sonra yaşanan protestolar zinciri neticesinde Lübnan köklü değişimlere sahne oldu, bu dönem "Sedir Devrimi" olarak tarihe geçti.

Refik el-Hariri'nin yeğeni Ghena Hariri, Lübnan'daki savaşın kendisi ve ailesi üzerindeki etkilerini, ülkesiyle olan bağlarını ve İngiltere'de Lübnan kültürünü yaşatma çabalarını anlattı.

Hariri, yaşadığı travmalara rağmen Lübnan halkına yönelik zulme dikkati çekmek istediğini belirterek, "Bu röportajı kabul etmem uzun zaman aldı çünkü yaşadığım durumdan dolayı konuşacak durumda değilim. Ancak bunun Lübnan'daki duruma ve oradaki sivil halka karşı işlenen zulümlere ışık tutmak için bir fırsat olduğunu düşünüyorum" diye konuştu.

"İlk hatıram İsrail tanklarının evimize girmesi"

Çocukluğunda yaşadığı savaşa değinen Hariri, şunları anlattı:

"İlk hatıram, hayatımda hatırladığım ilk şey, İsrail tanklarının Lübnan'ın Sayda şehrindeki evimize girmesi. Bu yüzden bugünkü durumun benim ve diğer birçok Lübnanlı için ne kadar tetikleyici olduğunu tahayyül edebilirsiniz.

İşgal, benim acı çektiğim ilk İsrail savaşı değildi ancak bu savaş ailemin yanında ve Lübnan'da olmadığım ilk savaş, bu yüzden kendimi kaybolmuş ve suçlu hissediyorum. Güvenli bir ortamda, güvenli bir ülkede buradayım ama ailem değil ve insanlar nasıl olduğumu sorduğunda 'İyi değilim' diyorum. Kimse iyi değil. Bu, hepimiz için çok fazla. Bu, maruz kaldığımız en acımasız ve en kötü savaş ve tünelin sonunda ışık göremiyoruz. Korkutucu olan da bu. İşinize devam etmeniz gerekiyor ama ailenizle de bağlantı kurmanız gerekiyor."

"Bu işin bittiğini sanmıştım"

En çok Lübnan'da çektiği acıları çocukların da yaşamak zorunda kalmasının canını yaktığını dile getiren Hariri, "Asıl canımı acıtan, yeğenlerimin benim yaşadıklarımı yaşamak zorunda olması. Bu işin bittiğini sanmıştım. Çocukların güvenli ve huzurlu bir ortamda büyüyeceğini sanmıştım. Ama ne yazık ki hayır. Biz o durumda değiliz. Onlar güvenli bir ortamda yaşamıyorlar" diye konuştu.

 "İnsanlar amcam hayatta olsaydı Lübnan daha farklı olurdu diye düşünüyor"

Amcası Refik Hariri'nin Lübnan'daki savaşı durdurmak ve yaraları sarmak için gösterdiği çabayı hatırlatan Ghena Hariri, o dönemde toplum için büyük bir umut kaynağı olduklarını dile getirdi.

Hariri, "90'larda savaş yaşadığımızda amcam (Refik Hariri) da vardı ve elinden gelen her şeyi yaptı; savaşı durdurmak, insanlara yardım etmek ve yeniden inşa etmek için çok uğraştı. İnsanlar amcam hayatta olsaydı Lübnan daha farklı olurdu diye düşünüyor. Artık o burada değil ve ateşkes için, sivillere yardım etmek için kimse adım atmıyor" ifadelerini kullandı.

Refik Hariri’nin Lübnan'a bıraktığı toplumsal mirasın her köşede hissedildiğini belirten Hariri, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Lübnan'ın neresine giderseniz gidin, Refik el-Hariri'yi her köşede görürsünüz. Onun dokunuşlarını, ülkeyi yeniden inşa etme mirasını, bizi savaştan çıkarma çabasını görürsünüz. Ama benim en çok kalbime dokunan mirası, eğittiği o insanlar, verdiği burslardır; çünkü bunu o başlattı. Amcam Hariri Vakfını savaşın başında, 70'lerin sonu ve 80’lerin başında kurdu. O, pek çok genç Lübnanlı kadın ve erkeğe dünya genelinde okumaları için burs sağladı. Amcamın eğitimle geleceği inşa etme çabası bugün hala karşılık buluyor. En sevdiğim şeylerden biri de bazen insanların yanıma gelip 'Bu arada ben bir Hariri öğrencisiyim' demesi. Bu, benim için, birinin bırakabileceği en büyük miras."

Londra'da Lübnan kültürünü yaşatıyor

Londra'da geçirdiği 10 yılda Lübnan'a bağlılığını koparmayan, ülkesinin kültürünü yaşatmak adına 2 yıldır "yemek kulübü" etkinliği düzenleyen Hariri, bunu kökleriyle bağını sürdürebilmenin bir yolu olarak gördüğünü söyledi.

Ghena Hariri, Lübnan'ın geleneksel yemek kültüründen aldığı ilhamla büyük sofralar kurduğu yemek kulübü hakkında şunları anlattı:

"Yaptığım şey şu; insanları evime yemeğe davet ediyorum. Tipik bir Lübnan yemeği; sanki büyükannenizin evine pazar öğle yemeğine gitmişsiniz gibi. Kadınların müthiş aşçılar olduğu bir evden geliyorum; büyükannelerim, annem, baba tarafımdan halam olsun, hepsi inanılmaz yemek yapar. Aile yemeklerimiz bile 30'dan fazla kişiyi bulurdu çünkü geniş bir ailemiz var ve herkes orada olurdu."

Bir dönem Osmanlı tarihine ilgili duyduğunu belirten Hariri, Türkçe öğrenmek için bir yıl boyunca İstanbul'da kaldığını kaydetti.