'İstanbul Sözleşmesini kutsallaştıranların foyası ortaya çıkmıştır'
Yeniden Refah Partisi Genel Başkanı Dr. Fatih Erbakan, partisinin genel merkezinden düzenlenen haftalık basın toplantısında gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
'Yeniden Refah sözleşmenin iptali için en çok çalışan partiydi'
Erbakan şunları kaydetti:
"Bu adımla birlikte ayrıca, İstanbul Sözleşmesi ve Türkiye’nin 1985 yılında imzaladığı CEDAW Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılmış olan; başta ‘6284 Sayılı Kanun‘ olmak üzere, aile kurumuna zarar veren yasaların da bir an evvel ıslah edilmesi elzemdir. Kadınlarımızın korunması, hak ettiği değerin verilmesi için Batı icadı ve dayatması, asıl amacı çok farklı olan sözleşmelere, düzenlemelere ihtiyacımız yoktur.
Aile yapımızı ve kadınlarımızı korumak ve yüceltmek için gereken her türlü değer ve prensip Aziz Milletimiz’in tarihinde, kültüründe, bizim kendi medeniyetimizde zaten mevcuttur.
Yeniden Refah Partisi olarak bizler, yıllardır bu sözleşmeden en acil şekilde vazgeçilmesi gerektiğini, bu sözleşmenin ahlaki, manevi, insani bakımdan yıkıcı sonuçları olacağını yıllardan beri en güçlü şekilde, her platformda haykırdık.
Diğer siyasi partilerin pek çoğu bu sözleşmeyi desteklerken, bir kısmı da sessiz kalırken, biz bu çok hayati konuda farkındalık oluşması, bu yanlıştan dönülmesi için büyük gayret gösterdik."
Mütedeyyin kesimden oy almak için takiyye yaptıkları ortaya çıktı
Bu adım karşısında bazı kesimler “ülkeyi karanlığa, geriye götürme”, “gericilik”, “çağdışı bir anlayış”, “Türk kadınlarını orta çağ karanlığına götürmek” gibi genetik kodlarında yer alan ve bizlere, bu ülkedeki dindar ve inançlı insanımıza “Şeflik Dönemi’nin ve 28 Şubat’ın karanlıklarını” hatırlatan kavram ve ifadelerle tepki gösterdiler, karşı çıktılar.
Aslında içlerinin, özlerinin değişmediğini, sadece zaman zaman “inançlı kesimden oy alabilir miyiz?” kaygısıyla takiyye yaptıklarını ortaya koymuş oldular.
Bu ülkede yıllar boyunca Milletimiz’in 1000 senelik temel değerleri, kutsalları aşağılanmaya, değersizleştirilmeye çalışılırken, insanlarımızın dininin, inancının gereklerini yerine getirme hakları elinden alınırken; sus-pus olan, hatta buna destek olanlar, şimdi çıktılar Avrupa’nın hazırlayıp dayattığı bir sözleşmeyi adeta kutsallaştırdılar. Kendi medeniyetimizin, inancımızın, kendi kültürümüzün değer ve prensiplerine önem vermezken, Batı zihniyetinin, kimler olduğunu çok iyi bildiğimiz dış güçlerin yazdığı metinlere hayran kaldılar.
Milli Görüş olarak 50 senedir bunlar için söylediğimiz “Batı Aşıkları” ve “Taklitçiler” sözlerimizde ne kadar haklı olduğumuzu görmüş olduk.
Faiz artışının yatırımları, istihdamı frenlemesi kaçınılmazdır
Merkez Bankası Başkanının değişmesini ve dövizin yükselmesini de değerlendiren Erbakan, yapılması gerekenin üretim ve ihracata dayalı ekonomi modeline geçmek olduğunu belirterek şunları kaydetti:
"Merkez Bankasının faizi ‘2 puan’ birden artırarak yüzde 19’a yükseltti. Bu karar, aynı zamanda kredi faizlerinin yüzde 25-26 düzeyine yükselmesi, kredi kullanmanın, yatırım yapmanın olanaksız hale gelmesi demektir. Projelerde, yatırımlarda finansman maliyetlerinin daha da ağırlaşması demektir.
MB’nin yaptığı bu faiz artışının reel sektörü çok zor duruma sokması, yatırımları, yeni istihdamı, kapasite artışlarını zorlaması, büyümeyi frenlemesi kaçınılmazdır. Faizlerin artması, devletin borçlanma maliyetinin de çok daha artması demektir. Böyle yüksek bir faiz artışına gidilmesi, böyle riskli bir adımın atılması; İktidarın ilan ettiği ekonomik ve hukuki reform paketlerinin toplumda ve piyasalarda karşılık bulmadığını ve dış kaynak girişini sağlayamadığını göstermektedir.
Yapılması gereken Merkez Bankası Başkanı değiştirmek değil
'Tüm bu ekonomik ve matematik gerçekler karşısında yapılması gereken; Maliye Bakanı veya Merkez Başkanı değiştirmek değil, MKYK'yı değiştirmek değil, anlayışı değiştirmek, zihniyeti değiştirmektir.' vurgusu yapan Erbakan, "Bakan veya MB Başkanı değiştirerek, faiz artırarak, borcu borçla kapatarak, fiyat denetim komitesi kurarak bu durumdan kurtulamayız.
Yapılması gereken üretmek ve ihraç etmektir. Yerli üretimi bol ve düşük maliyetle yapabilmek, katma değerli ürün ihracatını artırmaktır. Kamuda israfı, savurganlığı önlemektir. Kamu ihaleleri yoluyla imtiyazlılara milyarlarca dolar aktarmaktan vazgeçmektir… Mutlaka ama mutlaka Denk Bütçe’yi gerçekleştirmektir. Kaynak ihtiyacımızı borçlanarak değil, milli kaynak paketleri ile karşılamaktır." dedi.
HDP'nin kapatılması en çok terör örgütü PKK'yı sevindirir
HDP'ye açılan kapatma davasına ilişkin görüşlerini paylaşan Erbakan, HDP'nin kapatılmasına en çok terör örgütü PKK'nın sevineceğini, terör örgütünün bölge halkına partinin kapatılmasını siyasi çözümün mümkün olmadığının kanıtı olarak sunacağını ileri sürdü.
Bu son derece ikiyüzlü bir tavırdır
Avrupa ile Türkiye'deki bazı kesimlerin 1998'de Refah Partisinin (RP) kapatılmasına ve bugün HDP'ye yönelik davaya gösterdikleri tavırlarda büyük çelişkiye de dikkati çeken Erbakan, "Bugün bir HDP milletvekilinin, vekilliğinin düşürülüp Meclis'ten çıkarılması karşısında en yüksek sesten tepki gösteren bazı çevreler, 1999 yılında Fazilet Partisinin başörtülü milletvekiline 'Bu kadına haddini bildirin.' denilerek genel kurul salonundan dışarıya çıkartılması sırasında alkış tuttular. Bu da son derece iki yüzlü, son derece samimiyetsiz bir tavırdır.
Haksızlıksa, adaletsizlikse, insan hakkıysa demokrasiyse başörtülü milletvekiline gelince bunlar geçerli değil ama HDP milletvekiline gelince bunlar geçerli. Bu çevrelerin, haksızlığa uğrayanın partisine, ideolojisine ve işlerine gelip gelmemesine göre tavır takınmaları insan hakları demokrasi, hukuk, adalet noktasındaki söylemlerinin içinin boş olduğunu, samimiyetsiz olduklarını, iki yüzlü olduklarını maalesef açık bir şekilde ortaya koymaktadır." şeklinde konuştu.