Sudan'da ortak geçmişin izi Türkçe kelimeler kullanılmaya devam ediyor

Türkler ile Sudanlılar arasında Emeviler, Abbasiler, Tolunoğulları, İhşidiler, ve Memlüklüler döneminde başlayan ilişkiler ve Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'in 1517'de Mısır'ı fethinin ardından iki halkın birbirine daha da yakınlaşması sonucunda Sudan Arapçasına giren Türkçe kelimeler varlığını sürdürüyor.

Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde özellikle Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın Mısır valiliği yaptığı dönemde yarım asırdan fazla Sudan'ın geniş kesiminde hüküm süren Türkler, bu süre zarfında da gerek kültür ve yaşam tarzlarından gerek dillerinden pek çok unsuru Sudan'a taşıdı.

Aktarılan kültür unsurlarının arasında bilhassa Türk dilinin etkisi, çeşitli yollarla Sudan Arapçasına geçen Türkçe kökenli kelime ve eklerde karşımıza çıkıyor.

Sudan halk ağzında bazı Türkçe lakaplar, sıfatlar, askeri rütbe ve yemek isimleri ile mesleklere dair çok sayıda Türkçe kelime bulunuyor.

"Türkçenin varlığı İslam'ın ilk dönemlerine kadar uzanıyor"

Hartum Eğitim Müşaviri Doç. Dr. Gökhan Bozbaş, Sudan'daki ilk Türkçe kelimelerin İslam'ın ilk dönemlerine kadar uzandığını belirterek "Zira Emeviler döneminde Türkler, Emevi askeri kanadının önemli bir bölümünü oluşturmuştur." dedi.

Bozbaş, Türkçe kelimelerin Sudan lehçesine yerleşmesinde Mısır'da yaşayan Tolunoğulları, İhşitoğulları ve Memlüklüler gibi Türk devletlerinin ciddi anlamda rol oynadığını kaydederek "Mısır ise Sudan'ın dünyaya açılan kapısı. Kuzey komşusu Mısır üzerinden Türk kökenli askerler, tüccarlar, devlet adamları ve çeşitli kademelerde yöneticiler buraya gelmişler. Bu etkileşim de Türkçe kelimelerin bu coğrafyaya gelmesinin önünü açan hususlardır. Türkçe kelimeler, Türk askerlerinin Arap coğrafyasında yayılmasıyla Arap dilinin içerisine girmiştir. Bu coğrafyada İslamlaşma ile Arapça ile beraber gelen ilk kelimeler askeri terimler olmuştur." ifadelerini kullandı.

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın 1821'de Osmanlı topraklarına kattığı Sudan'a merkezi devlet anlayışını da hediye ettiğini belirten Bozbaş, şunları söyledi:

"Merkezileşme beraberinde kurumları doğurdu. Bu coğrafyada sıfırdan yeni kurumları inşa ettiğiniz zaman askeri, ticari, eğitim, sanat ve toplumsal hayattaki yeni tabirleri de beraberinizde getirmişsinizdir. Mehmet Ali Paşa dönemi ile buraya elit bir kitle geliyor yani yeni bir yönetici sınıfı. Gerek askeri anlamda gerek idari anlamda bu yönetici elitin yaşam kültürü, kullandığı kelimeler doğal olarak onlar gibi olmak isteyen halkı da etkiliyor. Halk, sadece mesleki alanda değil aynı zamanda onların yaşamını da taklit etmeye başlıyor."

"O kelimeler bizim kültürümüz oldu"

Hartum Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tarık Muhammed Nur Ali de Türkler ve Sudanlıların İslamiyet'i kabulü ile ortak tarihi, kültürel ve dini ilişkilerin tesis edilmeye başladığını söyledi.

Abbasilerden sonra Türklerin "derin" şekilde iktidarda yer bulduğunu söyleyen Ali, şunları kaydetti:

"Biz zaten Mısır’a yakın olduğumuz için burada kurulan Memlüklüler devleti ve İhşidiler devleti ile ilişkiler kuruldu. Özellikle Memlüklüler döneminde Türklerin denizcilikte gösterdiği faaliyetler var. Osmanlının 16. yüzyılın ortasında Habeşistan eyaletini tesis etmesiyle Türklerle Sudanlılar arasında bir kaynaşma oldu. Askeri ve idari bir sürü terim kaldı.

Devlet dilinde kullanılmasa da insanlar o kelimeleri biliyor ve hala kullanıyorlar. Mesela hükümdar denilince herkes onun anlamını bilir. Askerlikte er, onbaşı, yüzbaşı, binbaşı, yaver, tabanca, tüfek, tabur, tüfekçi, dipçik, süngü aynı anlama geliyor. Paşa, bey, ağa gibi yüksek rütbeler devam ediyor. İnsanlar hala bayrak ve sancağı biliyorlar. Arabaci, tamirci, kitabci, başkatip diyoruz. Polis için bazı insanlar hala karakol kelimesini kullanıyorlar."

Kavun kelimesinin köylerde kullanıldığını söyleyen Ali, köfte, künefe, şiştavuk gibi yemek isimlerinin günlük hayatta yerini koruduğunu dile getirdi.

Türkçe'nin Sudan'da baskıyla yerleşmediğinin altını çizen Ali, Türk döneminin sona ermesinin üzerinden bir buçuk asra yakın süre geçmesine rağmen Türkçe kelimelerin Sudan toplumundaki varlığıyla ilgili şunları söyledi:

"O kelimeler bizim kültürümüz oldu. O kelimeler empoze edilmedi, güç kullanılarak öğretilmedi. Halklar seve seve, yaşayarak bu kelimeleri almış ve hayatlarında kullanmışlar. O yüzden öz kültürü olarak görüyorlar. Sudanlılar hacca gittiklerinde en yakın halk olarak Türkleri görüyorlar. Dil birliği yoksa da kalp bağları bulunuyor bence bu en önemli sebep."

Sudan’ın bugünkü sınırlarının Türk döneminde şekillendiğini belirten Ali, şunları kaydetti:

"Sudan, Türk yönetimiyle merkezi bir otoriteye sahip oldu. Türkler, eğitim, ziraat, yönetim ve askeri alanlarda birçok yenilik getirdiler. Ortak, tarihi ve kültürel bağlara sahip iki dost ülke ve iki kardeş halk arasındaki bu bağlantı sebebiyle Türkçe de sevildi ve bugün de varlığını sürdürüyor."

"Biz Türkleri çok severiz, Türkler de bizi çok sever"

İstanbul Üniversitesinde Türk Dili alanında doktora eğitimini sürdüren aynı zamanda Sağlık Bilimleri Üniversitesi Sudan Niyala Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Müdür Vekili olan Yunus Ahmed Adem Yahya da "Biz Türkleri çok severiz, Türkler de bizi çok sever. Bunu ifade edebilmenin yegane vesilesi de dildir." dedi.

Yahya, "'Katâtib' adını verdiğimiz 4 yıllık nizami eğitim sistemini ilk olarak Türkler getirdiler bize. Bugün birçok Türkçe kelime kullanıyoruz. Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden sonra Osmanlı'nın özellikle Sudan'ın kuzeyi ve doğusundaki hakimiyeti ve oradan da asker, memur göndermesi sanatın ve zanaatın gelişmesine neden oldu. Ziraatın da gelişmesinde Osmanlı'nın çok katkısı vardır." şeklinde konuştu.

- "Türkçe, Sudan Arapçasına zenginlik katmıştır"

Yahya, mesleki ve sanatla ilgili kelimeler başta olmak üzere güncel olarak 200'den fazla Türkçe kelimenin Sudan toplumunda kullanıldığını söyledi.

Türkçe kökenli kelimelerin bir ihtiyaçtan dolayı ve halkın severek, isteyerek aldığı kelimeler olduğunu vurgulayan Yahya, şöyle devam etti:

"Biz de bugün onu doğal olarak kendi dilimizden düşünüyoruz. Yol tarif ederken 'doğru git' diyoruz, sabahın erken vaktine 'doğuş' diyoruz. Birçok insan artık bu kelimelerin Türkçe olduğunu bilmeye, farkında olmaya başladı. Bu güzel bir şey. Biz bu kelimeleri severek kullanıyoruz. Bir kelimenin Türkçe olduğunu öğrendiğimizde mutlu oluyoruz. Türkçe, Sudan Arapçasına zenginlik katmıştır."

Bazı kelimelerin birebir aynı şekilde, bazılarının anlam kaymasına uğrayarak kullanılageldiğini, aslen Farsça olan ama Türkçeleşmiş terzi, çorba, düşman, cephane gibi kelimelerin de Türkler vasıtasıyla Sudan Arapçasına girdiğini dile getiren Yahya, eczane, şifahane, matbaacı, saatçi gibi Türkçe, Arapça ve Farsça karışık kelimelere de rastlandığını sözlerine ekledi.

Sudan halk ağzındaki Türkçe kelimeler

Türk, Kaşıkçı, Muşlu, Matbaacı gibi aile adları ile ses değişimine uğrayıp kürek anlamında "korek", kazma anlamında "ezma", çekiç anlamında "şakuş" gibi alet isimleri ile oda, dondurma, abi gibi kelimeler dikkati çekiyor.

"Ne" anlamına gelen ve "şu ne" sorusundan ses ve anlam değişikliğine uğrayan "şunu/şınu", git, doğru, köprü ile döner anlamında kullanılan "çevirmek" fiilinden türetilen "şavırma" gibi kelimelerle de günlük hayatta sıklıkla karşılaşılabiliyor.

Kışla yerine "ışlak", buyur anlamında "efendim", hilekar ya da boş insan anlamında "avantacı", de/da bağlacı anlamında bir de kelimesinden türeyen "berdu", erkekler arasında saygınlık ifadesi olarak "başa"(paşa), bir işin uzmanı olarak "başmühendis", başkâtip, gümrük anlamında "cumruk", şanta, (çanta), cezme (çizme), çorap, sac, taze, aferim (aferin), araba, kazan, kayış, kaftan, kırbaç, kelepçe, yaka, yay gibi onlarca kelime Sudan'da varlığını sürdürüyor.