Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir dijital faşizmle karşı karşıyayız
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bir dijital faşizmle karşı karşıyayız
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Filistinli şehitlerin fotoğraflarına bile tahammül edemeyip anında yasaklayan, bunu da özgürlük olarak pazarlayan bir dijital faşizmle karşı karşıyayız" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti İnsan Hakları Başkanlığınca parti genel merkezinde düzenlenen İnsan Hakları Eğitim Programı'nda konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
AK Parti İnsan Hakları Başkanlığımızın öncülüğünde düzenlenen eğitim programımızı teşrifleriniz dolayısıyla her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyor, programın ülkemiz, milletimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Programın organizesinde emeği geçen herkesi gönülden tebrik ediyorum. Değerli fikirleriyle programın içeriğini zenginleştiren tüm katılımcılara da hassaten şükranlarımı sunuyorum.
İnsan hak ve hürriyetlerinde son 22 yılda sessiz devrimlere imza atmış bir kadro olarak, eğitim programımızın insan haklarıyla ilgili bilincin artmasına ve bu alanda partimizin başarılarla dolu tarihinin daha iyi anlaşılmasına katkı yapacağına inanıyorum. İnsan hakları fikrinin muhafazası, geliştirilmesi, saldırılar karşısında korunması toplumsal barışın teminatıdır. İnsan Hakları Eğitim Programımız titizlikle hazırlanmış içeriğiyle inşallah bu amaca hizmet edecektir.
"Dünya siyaseti en sert virajlarından birini dönüyor"
Çevremizde vuku bulan gelişmeleri hep birlikte takip ediyoruz. Programımızı dünyada son derece ağır insan hakları ihlallerinin yaşandığı bir dönemde icra ediyoruz. Dünya siyaseti en sert virajlarından birini dönüyor. Uluslararası sistemde ciddi bir güç boşluğu var. Sadece güç boşluğu değil, bir ahlak ve vicdan kaybıyla da karşı karşıyayız. Bu boşluk günden güne tebarüz ediyor. Kendini net olarak hissettiriyor. Hepimizi ürkütmesi gereken kan, zulüm, savaş ve çatışma sahneleri adeta sıradan hale geldi.
İnsanlığın kendi ortak güvenliğini temin etmek için tesis ettiği kurumlar, normlar, kurallar günden güne irtifa kaybediyor. İnsan hakları, demokrasi, hukuk ve küresel adalet gibi asırların birikimi olan kavramların içi boşaltıldı, yıpratıldı. İtibar ve güven kaybına uğradı.
"Gerekli dersler çıkarılmadı"
İnsanlığın çok acı tecrübeler sonrasında inşa ettiği kural temelli sistemin yıkılışına hep birlikte şahitlik ediyoruz. Buna mukabil, bu kötü gidişatı tersine çevirecek adımlar da atılmıyor. Ne Srebrenitsa Soykırımı'ndan ne Irak'ın işgalinden ne Suriye ihtilafından ne de Rusya-Ukrayna savaşından maalesef gerekli dersler çıkarılmadı.
"Gazze kriziyle beraber küresel sistem iflas bayrağını çekmiştir"
Küresel sistemi adalet eksenli revize edecek, yaşam hakkı dahil hak ihlallerinin önüne geçecek hiçbir çaba gösterilmedi. Bu kayıtsızlık karşısında patlak veren her kriz, bir öncekini maalesef aratmıştır. Ancak Gazze kriziyle beraber küresel sistem iflas bayrağını çekmiştir. Gazze, tüm dünyada maskeleri indirmiş, hakikatin üzerindeki perdeleri kaldırmış, on yıllardır bize örnek gösterilen kurumların içinin ne kadar kof olduğunu apaçık ortaya koymuştur.
Gazze'de Filistin halkının maruz kaldığı soykırımı anlatmaya artık kelimeler kifayet etmiyor. Her gün bir yenisi eklenen katliam görüntülerine bakmaya inanın can dayanmıyor. Kafası kopmuş masum bebeklerin artık bu yükü çekemiyorum diyerek babasının mezarı başında gözyaşı döken çocukların, bombaların altında öksüzleriyle birlikte hayatta kalmaya çalışan yüreği yaralı annelerin görüntülerini izlemeye hiçbirimizin kalbi dayanmıyor.
"Batılı ülkeler, zaten İsrail'in soykırım politikasının suç ortağı"
Bakınız, soykırım başlayalı tam 10 ay oldu. Bu sürede 16 binden fazla çocuk öldü. 40 bin masum insan şehit edildi. Enkaz altındaki 10 binden fazla şehidin naaşına ulaşılamıyor. Bir kısmı ağır, 100 bine yakın yaralı var. İsrail, Gazzelileri sadece bombalarla, sadece kurşunlarla öldürmüyor. Aç, susuz, gıdasız bırakarak da katlediyor. Giderek zalimleşen, şımaran, azgınlaştıkça azgınlaşan bir haydut devlet avuç içi kadar toprak parçasına sıkıştırdığı 2,3 milyon insana karşı 300 gündür barbarlığın her türlüsünü sergiliyor.
Dikkat edin. Normalde insanlığı ayağa kaldırması gereken bu zulüm karşısında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden çıt yok.
Yasak savma kabilinden güya bir karar aldılar ama uygulamak için kıllarını dahi kıpırdatmadılar. Batılı ülkeler, zaten İsrail'in soykırım politikasının suç ortağı. Netanyahu yönetimi daha fazla çocuk öldürsün diye silah ve istihbarat dahil her türlü desteği sağlıyorlar. Bu desteklerini de gizleme gereği duymadan, katilleri avuçları şişinceye kadar alkışlayarak alenen gösteriyorlar.
"Tarih, kimin nerede durduğunu çok net biçimde kaydetmektedir"
Burada şu ikazı açık açık yapmak durumundayım. Tarih, kimin nerede durduğunu çok net biçimde kaydetmektedir. Nasıl bundan 85 sene önce Hitler'in Nazi Parlamentosu Reichstag'ta yaptığı soykırım konuşmasını heyecanla alkışlayanlar tarihe isimlerini utançla yazdırdıysa, günümüzün Hitler'i Netanyahu'nun yalanlarını ayakta alkışlayanlar da aynı şekilde ellerine yapışan o kara lekeyi ömür boyu temizleyemeyecek.
Mazlumların, özellikle acıları üzerinde sevinç çığlıkları atan vicdan fukaralarını ne tarih ne de çocuklar affedecek. Bunları söylediğim için birilerinin rahatsız olacağının elbette farkındayım. Herkese yaptıkları gibi antisemitik yaftası vurarak belki bizi susturmaya çalışacaklar. Ne yaparlarsa yapsınlar. Bugüne kadar zulüm karşısında susan dilsiz şeytanlardan olmadık ve bundan sonra da olmayacağız.
İnsanlığımızın sınandığı bu zor zamanlarda konuşmayı, hakkı ve hakikati haykırmayı Filistin halkına karşı görevimiz olarak görüyoruz. Şunu çok net ifade etmek isterim. Biz, dünyanın gözlerinin Filistin'e döndüğü bir günde, fırsat bu fırsat deyip birilerine şirin gözükme peşinde değiliz. Biz, bedeli ne olursa olsun ne kadar ağır olursa olsun, hakkı tutup kaldırmanın derdindeyiz.
"Soykırımcıların olması gereken yer meclis kürsüleri değil"
Kim ne derse desin. Soykırımcıların olması gereken yer meclis kürsüleri değil, işledikleri suçların hesabını verdikleri mahkeme salonlarıdır.
40 bin insanın ölümünden sorumlu olanlardan hesap sormayıp, bir de onları kırmızı halıyla karşılamak, açık söylüyorum vicdansızlıktan öte basiretsizliktir. Bu basiretsizliğin sonucunun nerelere vardığını işte geçen hafta gördük. Hamas siyasi büro başkanı İsmail Haniye kardeşimizin, İran'ın başkenti Tahran'da şehit edilmesini alkış sahnesinden bağımsız okuyamayız. O korkunç görüntüler, Filistin halkını derinden yaralamakla kalmamış, daha kötüsü Netanyahu'yu şımartmıştır.
"Hiçbir zaman İsmail Haniye o yüzündeki tebessümü kaybetmedi"
Bütün dünya kamuoyu, İsrail'in ateşkese ikna edilmesini beklerken sonuç, müzakerecinin kalleş bir suikastla şehit edilmesi olmuştur. Akıl ve izan sahibi hiçbir kimse böyle bir durumu normal karşılayamaz. Buradan bir kez daha İsmail Haniye'ye Allah'tan rahmet, ailesine ve Filistin halkına başsağlığı diliyorum. Bundan 3,5 ay önce Ramazan Bayramı'nın birinci gününde çocukları ve torunları yine alçakça bir saldırı neticesinde şehit edilmişti. Çarşamba günü bu sefer şehitler kervanına bizzat kendisi katıldı.
İsmail Haniye'nin şehadetiyle Filistin direnişinin gurbetteki kahramanlarına bir güzel insan, bir mücadele abidesi daha eklendi. 50'yi 60'ı aşkın yakınları şehit oldu ama hiçbir zaman İsmail Haniye o yüzündeki tebessümü kaybetmedi. Böyle bir insandı. Allah mekanını cennet, sevgili habibine inşallah komşu eylesin.
Şunu çok net ifade etmek arzusundayım. Biz, kendisinin gayretine, Filistin davasına olan sadakatine ve milletimize olan samimi muhabbetine yakinen şahitlik ettik. Biz ayın 15'inde Meclisimizde Mahmut Abbas'ı konuşturmayanın planı içindeydik. İsmail Haniye kardeşimizi de aynen burada yine konuşturalım demiştik. Hatta meclis mi olsun, yoksa bu salonumuz mu olsun diye de Meclis Başkanımız da onun planlarını yapıyorduk. O planı yaparken hemen ertesi gün maalesef şehadeti duyduk.
İsmail Haniye'yi tanıyan, onunla az çok teşriki mesaisi olan herkes, onun nasıl yiğit bir dava adamı olduğunu çok çok iyi bilirdi. Kendisi aynı zamanda Filistin'in son seçilmiş başbakanıydı. Merhum Haniye'nin Katar'daki cenaze merasimine geniş bir heyetle iştirak etmenin yanı sıra ülkemizdeki bir günlük milli yas ilan ederek Filistin halkıyla dayanışmamızı gösterdik. Ama bazı ekranlarda, bazı cibiliyeti bozuk olanlar, bizim ona gösterdiğimiz bu ilgiyi hazmedemedi. Ya biz sizden mi izin alıp da bunların kararını verecektik? Biz milletimizden gerekli izni aldık ve adımlarımızı da buna göre atıyoruz. Rabbim İsmail Haniye kardeşimin şehadetini katında kabul buyursun. Onu cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin diyoruz. Bu vesileyle 3 Ağustos Cumartesi günü ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında İsmail Haniye'nin şehadetinden önceki son çağrısına icabet ederek meydanları dolduran tüm kardeşlerime gönülden şükranlarımı sunuyorum.
"İsrail karşısında süt dökmüş kediye dönüyorlar"
Gazze bize küresel sistemin sadece adaletsizliğini değil, aynı zamanda iki yüzlülüğünü de gösterdi. Her şey gözlerimizin önünde yaşandı ve yaşanıyor. Bakınız, gazeteciler katledildi. Uluslararası basın kuruluşları ses çıkarmadı. Medya organlarının ofisleri basıldı. Batı demokrasilerinde demokrasi gelmedi. Çocuklar, kadınlar, daha ağzı süt kokan bebekler öldürüldü. İnsan hak ve hürriyetlerinden dem vuranlardan kayda değer hiçbir itiraz yükselmedi. Gezi olayları sırasında İstanbul'a kamp kurup 24 saat canlı yapanlar 10 aydır Gazze'de üç maymunu oynuyorlar. Hendek teröründe şehir eşkıyalarını kurtarmak için çırpınanlar 10 aydır Gazzeli mazlumlar için kıllarını dahi kıpırdatmıyor.
Mesele Türkiye olunca aslan kesilen ne kadar batılı kurum ve kuruluş varsa İsrail karşısında süt dökmüş kediye dönüyorlar. Meselenin daha vahim tarafı bu kurum ve şirketlerin Filistin konusundaki tavrının kayıtsızlığı dahil mumla aratmasıdır. Açıkça katliam destekçiliği yapmaya başladılar.
"Sosyal medya şirketleri gemi azıya çekti, adeta militanlaştılar"
Öyle ki İsrail vahşetini gizlemek ve Filistin halkının sesini kısmak için her yola başvuruyorlar. Bilhassa sosyal medya şirketleri gemi azıya çekti, adeta militanlaştılar. İsrail'i eleştiren basit bir cümleye bile hemen sansür bile uygulamayı kendileri için görev addediyorlar. Filistinli şehitlerin fotoğraflarına bile tahammül edemeyip anında yasaklayan, bunu da özgürlük olarak pazarlayan bir dijital faşizmle karşı karşıyayız.
İsmail Haniye'nin şehadeti, bize düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlarını, batılı ülkelerde İsrail'in kaprislerinin belirlediğini çok net göstermiştir. Her türlü ahlaksızlığı, fuhşiyatı ve terör örgütü destekçiliğini, özgürlük parantezine alıp teşvik eden bu şirketler, Filistin halkının şanlı direnişine ve kahraman evlatlarına sanal alemde açıkça savaş açmıştır.
"Mafya gibi davrandıklarına bizzat şahit oluyoruz"
Gelinen noktada sosyal medya şirketlerinin çıkarlarına dokunan her hususta mafya gibi davrandıklarına bizzat şahit oluyoruz.
Şimdi değerli kardeşlerim, sosyal medya platformlarının bu tavrına esasen yeni tanıklık etmiyoruz. Daha önce Türkiye ile ilgili meselelerde aynı çifte standarda defalarca maruz kaldık. Halen de maruz kalıyoruz. Uyarılarımıza rağmen, FETÖ'den PKK'sına kadar, tüm terör örgütleri, bu mecralarda istedikleri gibi at koşturuyorlar. Yine bu platformlarda, ülkemizin ortak değerlerine, milletimizin inancına, mukaddesatına, alenen hakaret ediyorlar. Suç ve terör şebekeleri, bu mecralarda, istedikleri propagandayı yapıyorlar. Yalan, provokasyon ve kışkırtma, bu platformların en belirgin özelliği haline geldi.
İtibar suikastları sebebiyle şimdiye kadar binlerce insanın hayatı karardı. Nice vatandaşımız mağdur oldu. Ama bu şirketler ellerinde her türlü imkan olduğu halde, mağduriyetlerin önünü kesecek etkili hiçbir adım atmadı. Bu konudaki isteksizlikleri maalesef halen devam ediyor. Amerika ve Avrupa'daki kurallara uyma noktasında gösterdikleri özeni, mesele Türkiye olunca, vatandaşlarımızın mağduriyeti olunca, bizdeki katalog suçlarla mücadelede olunca, bilinçli bir şekilde maalesef esirgiyorlar.
Bu husustaki rahatsızlığımızı daha önce pek çok kez dile getirdik. İlgili kurumumuz vasıtasıyla diyalog hattı da kurmaya çalıştık. Ancak arzu edilen iş birliğini henüz tam manasıyla tesis edemedik.
"Türkiye'yi batılılara şikayet sırasına giriyorlar"
Kardeşlerim, burada şirketlerin tavrı kadar rahatsız edici bir diğer durum, ülkemizdeki muhalefetin kaypak tutumudur. Bakınız Türkiye, egemenlik hakları çerçevesinde bir adım atıyor, bir tedbir uyguluyor. Ancak şirketlerden önce meselenin önüne arkasına bakmadan, acaba biz bundan nasıl menfaat sağlarız diyen muhalefet partileri, hemen ayağa kalkıyor. Sosyal medya platformlarının rezilliklerini bir kez olsun eleştirmeyenler, bu platformların sanal alemde estirdikleri faşizme bir çift laf etmeyenler bakıyorsunuz nefes nefese klavyeye ve ekran başına geçip, sosyal medya hesaplarından Türkiye'yi batılılara şikayet sırasına giriyorlar.
Bu platformların ayyuka çıkan sansürcülüğü, bütün bunlar karşısında kâğıttan kaplana dönüşenler, ülkemizi tenkit etme hususunda hemen aslan kesiliyorlar. Kimse kusura bakmasın ama özgürlükleri savunmak böyle olmaz. Bunun adı ifade hürriyetine sahip çıkmak da değildir. Rahmetli Malik El Şahbaz'ın tarifiyle, bunun adı ev zenciliğidir. Batıdan çok batıcı, İsrail'den çok İsrailci, ezik olduğu kadar fırsatçı da olan bu ev zencilerinin hayattaki tek varlık gayesi sahiplerine şirinlik yapmaktır.
Bizim bunlarla işimiz yok. Bugüne kadar ev zencilerini muhatap kabul etmedik, onlara sadece acıyarak baktık. Mücadelemizi onların efendilerine karşı yürüttük. Bugün de kuklalarla vakit harcamıyor, asıl onları oynatan kuklacılara odaklanıyoruz. Son haftalarda şunu bir kez daha gördük. Sosyal medya şirketleri bu alandaki tekel konumlarını dünyada hak ve özgürlükleri desteklemek için değil, bilakis siyaset ve toplum mühendisliği projelerini hayata geçirmek için kullanmaktadır.
"Bugüne kadar da bu tür yollara tevessül etmedik"
Sosyal medya platformlarının demokrasi ve toplumsal barış için arz ettiği tehlikelere işaret etmek asla sansürcülük değildir. Asıl sansürcülük bunlara gözlerini kapamak, şahsi menfaati uğruna bunlara ses çıkarmamaktır. Biz böyle tutarsızlığın içinde yer almayacağız. Tabii burada şunun da altını özellikle çizmek istiyorum. Hükümet olarak bizim kimsenin özgürlüğüyle, ifade hürriyetiyle, işiyle, aşıyla, ticaretiyle, hayat tarzıyla herhangi bir sorunumuz yok.
Bugüne kadar da bu tür yollara tevessül etmedik. Ne yaptıysak daima hukuk ve demokrasi zemininde yaptık. Şimdi de amacımız, anayasamızın verdiği imkanlar dahilinde, insanımızın hakkını korumaktır. Türkiye'nin haklı talepleri karşılanır, hassasiyetlerine saygı gösterilirse, mesele zaten kendiliğinden hal yoluna girecektir.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.