scale up vize
vize
Aslıhan Toksoy
Köşe Yazarı
Aslıhan Toksoy
 

Kurulmasıyla birlikte kanlı bir tarih yazmaya başlayan Apartheid Rejimi İsrail

1948 yılında, dünya haritasına yeni bir devlet eklendi. Ama bu, sıradan bir kuruluş değildi. Bu devletin doğumu, başka bir halkın topyekûn ölüm fermanıydı. Toprak gaspı, sürgün, işgal ve sistematik şiddetle kurulan İsrail; yalnızca Filistin’in değil, insanlık tarihinin en karanlık parantezlerinden birini açtı. O günden bugüne Filistinliler, pasaportları olmadan, yerlerinden edilmiş bir halk olarak dünyanın dört bir yanına savruldular 2024 yılında, Gazze’de bir bebek açlıktan öldü. Aynı yıl, dünyanın dört bir yanında silah fuarlarında “Gazze’de başarıyla test edilmiştir” ibareleriyle milyon dolarlık anlaşmalar imzalandı. Bu iki cümle, dünyanın nereye savrulduğunu özetliyor. Ama şimdi tersini soralım: HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ, İSRAİL HİÇ VAR OLMASAYDI, DÜNYA NASIL OLURDU?   Eğer Apartheid  Rejimi İsrail Hiç Var Olmasaydı… İsrail’in hiç kurulmadığı bir dünyada, belki de yüz binlerce Filistinli hâlâ atalarının topraklarında yaşıyor olacaktı. Ne Nekbe, ne mülteci kampları, ne Gazze kuşatması, ne 7 Ekim, ne 2023-2024 katliamı… Mescid-i Aksa bugün belki sadece bir ibadet ve barış mekânı olacaktı, polis çizmelerinin gölgesinde değil. İsrail’in varlığı, yalnızca bir coğrafyada değil; uluslararası sistemin her katmanında derin yaralar açtı. Savaşlar planlandı, sömürüler organize edildi, adalet ilkeleri delik deşik edildi. İsrail devleti, sadece askeri güçle değil; medya, ekonomi, hukuk ve teknolojiyle yürüyen modern bir işgal makinesine dönüştü. Bugün Gazze’de bir çocuk açlıktan ölüyorsa, bu sadece ambargonun değil, yıllar süren sistematik kuşatmanın sonucudur. Bugün Lübnan’da bir ev, gece yarısı sessizce havaya uçuyorsa, bu sadece bir hedef değil; “test edilen” bir silahın vitrini içindir. İsrail, savaşın endüstrileştiği, ölümün pazarlandığı bir dünya kurdu. Bu devlet hiç kurulmasaydı; belki de savaş, bu kadar ticari olmazdı. Silah satışları, bir halkın dramı üzerinden garanti edilmezdi. “Gerçek savaşta test edilmiştir” etiketi, insansız hava araçlarının reklamı değil; uluslararası ceza davasının kanıtı olurdu. Bu dünyada bazı şeylerin yokluğu, bir eksiklik değil; milyonlarca hayatın kurtuluşu olurdu. İsrail’in hiç kurulmadığı bir dünya, yalnızca Filistinliler için değil, tüm insanlık için daha adil, daha vicdanlı ve daha yaşanabilir bir yer olurdu. Çünkü bu devlet, sadece bir coğrafyayı değil; küresel sistemi, hukuku, ekonomiyi ve toplumsal vicdanı da dönüştürdü — hem de karanlık bir biçimde. İsrail’in kuruluşu, sadece bir askeri işgal değil; aynı zamanda uluslararası hukukta bir kırılmadır. Birleşmiş Milletler tarafından tanınmasına rağmen, İsrail hiçbir zaman sınırlarını resmi olarak tanımlamadı. Çünkü bu devletin politikası, sürekli genişlemek, yerleşimlerle işgali derinleştirmek ve “fiilî kontrol”le sınırları yeniden çizmek oldu. Bugün Batı Şeria’da 700 binden fazla yerleşimci yaşıyor — bu yerleşimler uluslararası hukuka göre yasa dışı, ama İsrail için meşru kabul ediliyor. Bu yapı olmasaydı, “yasa dışı ama cezasız” kavramı uluslararası hukukta bu kadar yer etmezdi. Hukukun, güçle şekillenen bir araç değil, evrensel bir ilke olarak kalma ihtimali olurdu. İsrail’in en çarpıcı etkisi ise savaş ekonomisinin yükselişiyle ilgilidir. Küçük bir ülke olmasına rağmen İsrail, dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biridir. 2023 yılında, 12.5 milyar dolarlık savunma ihracatı gerçekleştirdi. Ancak bu ürünlerin büyük çoğunluğu, önce Filistin topraklarında test edildi. “Sahada kanıtlanmış sistem” ifadesi, bu devletin askeri pazarlama dilidir. Bu, insan hayatının doğrudan bir satış unsuru haline getirilmesidir. Her yeni teknoloji, önce bir Filistinli çocuğun hayatına mal olur, sonra dünyaya ihraç edilir.       Ortadoğu'nun Dönüşen Dengeleri: Ortadoğu haritası bambaşka olurdu. ABD’nin bu kadar yoğun askeri varlığı belki de bölgede olmazdı. İsrail’in varlığı, birçok ülkede diktatörlükleri meşrulaştıran bir “dış tehdit” unsuru oldu. Belki halkların iradesi daha erken ses bulurdu. Yani Arap Baharı çok daha farklı bir çehreyle başlayabilirdi. Savaş, İsrail için sadece savunma değil; ihracat stratejisidir. Bu modelin var olmaması, çatışmanın bir sektör, ölümün bir veri, acının bir pazarlama argümanı olmasını engelleyebilirdi. İsrail olmasaydı, savaş endüstrisi bu denli sofistike ve soğukkanlı işlemezdi. Aynı şekilde, medya alanında da İsrail’in varlığı, gerçeklik üzerindeki manipülasyonun ne kadar sistematik yapılabileceğini gösterdi. Gazze’de bombalanan bir hastaneyi, dünya medyasına “yanlışlıkla patlayan bir yakıt tankı” olarak servis eden haber zinciri, yalnızca bilgi kirliliği değil; hafıza mühendisliğidir. Bu da, savaşın yalnızca sahada değil, zihinlerde de yürütüldüğünü ispatladı. İsrail bu konuda, algı yönetiminin ve propaganda dilinin en gelişmiş örneklerini üretti. Bu sistem olmasaydı, medya daha bağımsız, kamuoyu daha bilinçli olabilirdi. İsrail’in uyguladığı apartheid sistemi, sadece Filistinliler değil; dünya genelindeki ezilen topluluklar için de bir mesajdır: Hak aramak, sistemin dışında kalmayı göze almakla mümkündür. İsrail'in Filistinlilere uyguladığı sistematik ayrımcılık, Güney Afrika’daki eski apartheid rejiminden çok daha gelişmiş dijital ve askeri araçlarla donatılmıştır. Bu rejim olmasaydı, 21. yüzyılda ırk temelli sınıflandırmalar ve duvarlarla örülü kentler “güvenlik politikası” adı altında bu kadar meşrulaştırılamazdı. Ve elbette Filistin’in kaybedilen potansiyeli: Gazze, tarihi boyunca Akdeniz’in ticaret yollarında bir kavşak, bir liman şehriydi. Nüfusu genç, toprakları verimliydi. Bu şehir, yıkımın değil üretimin merkezi olabilirdi. Eğitim, tarım, teknoloji gibi alanlarda Ortadoğu’nun umut şehirlerinden biri haline gelebilirdi. Ama şu an Gazze’de insanlar yıkıntılar arasında gıda arıyor. Bebekler susuzluktan ölüyor. Kadınlar hastane enkazlarında doğum yapıyor. Tüm bunlar, varlığı süren bir devletin doğrudan politikalarıyla yaşanıyor. Sonuçta şu soruyu açıkça sormak gerekiyor: İsrail’in kurulmamış olması, dünyada ne eksiltirdi? Hiçbir şey. Aksine, eksilmeyen hayatlar olurdu. Yıkılmayan evler, susmayan gazeteciler, çocuk parkları, hastanesiz bırakılmayan şehirler olurdu. Bazı devletler kurulmazsa eksiklik değil; insanlık için bir kazanç olur. İsrail’in yokluğu, dünyanın geleceği için belki de en büyük başlangıç olurdu.    Daha Az Savaş, Daha Az Silah İsrail, küresel savaş endüstrisinin sessiz ama merkezi oyuncusu. Sadece 2023'te 100'den fazla ülkeye silah sattı. Bu silahların çoğu, önce Filistin topraklarında “test edildi”. Yani her bomba, başka bir coğrafyada “satış garantili” hale getirildi. İsrail hiç var olmasaydı, savaş ekonomisi bu kadar kazançlı, bu kadar normalleşmiş olabilir miydi?   Daha Adil Bir Uluslararası Hukuk Birleşmiş Milletler kararlarını defalarca çiğneyen, savaş suçlarını kameralar önünde işleyen bir devlet, bugüne kadar ceza almadı. Çünkü dünya düzeni, onu korumak için yeniden inşa edildi. İsrail olmasaydı, belki de Uluslararası Ceza Mahkemesi gerçekten adaleti temsil eden bir kurum olacaktı. Belki de “bazı hayatlar daha değerli” algısı hiç kök salmayacaktı.   Filistinliler Mülteci Değil, Ev Sahibi Olurdu Bugün milyonlarca Filistinli, doğdukları toprakları haritalarda bile göremiyor. 75 yıldır pasaportsuz, devletsiz ve hak yoksunu bir hayat sürüyorlar. O devlet kurulmamış olsaydı, Gazze bir açık hava hapishanesi değil, belki de Akdeniz’in en üretken limanı olacaktı. Bir halk, aidiyetini kaybetmeyecek; tarih yeniden yazılmayacaktı.   Batı’nın Vicdanı Bu Kadar Çürümezdi İsrail’in her bombası, Batı’nın sessizliğiyle meşrulaştırıldı. İnsan hakları söylemi, “kime karşı işlendiğine” göre yeniden tanımlandı. İsrail'in yokluğu, belki Batı'nın da ikiyüzlülüğünü bu kadar görünür kılmayacaktı — ama belki hiç bu kadar da çürümeyecekti.    Bir Yokluğun Hayali Bazı yapılar vardır ki kurulmamış olmaları, dünyanın en büyük kazanımı olurdu. İsrail Devleti, sadece bir sınır çizgisi değil; savaşın, ayrımcılığın ve sessizliğin sistem haline getirilmesidir. Eğer o sistem hiç doğmasaydı, belki de dünya daha vicdanlı, daha adil, daha yaşanabilir bir yer olurdu.    
Ekleme Tarihi: 21 April 2025 - Monday
Aslıhan Toksoy

Kurulmasıyla birlikte kanlı bir tarih yazmaya başlayan Apartheid Rejimi İsrail

1948 yılında, dünya haritasına yeni bir devlet eklendi. Ama bu, sıradan bir kuruluş değildi.

Bu devletin doğumu, başka bir halkın topyekûn ölüm fermanıydı.
Toprak gaspı, sürgün, işgal ve sistematik şiddetle kurulan İsrail; yalnızca Filistin’in değil, insanlık tarihinin en karanlık parantezlerinden birini açtı.

O günden bugüne Filistinliler, pasaportları olmadan, yerlerinden edilmiş bir halk olarak dünyanın dört bir yanına savruldular

2024 yılında, Gazze’de bir bebek açlıktan öldü.

Aynı yıl, dünyanın dört bir yanında silah fuarlarında “Gazze’de başarıyla test edilmiştir” ibareleriyle milyon dolarlık anlaşmalar imzalandı.

Bu iki cümle, dünyanın nereye savrulduğunu özetliyor.

Ama şimdi tersini soralım:

HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ, İSRAİL HİÇ VAR OLMASAYDI, DÜNYA NASIL OLURDU?

 

Eğer Apartheid  Rejimi İsrail Hiç Var Olmasaydı…

İsrail’in hiç kurulmadığı bir dünyada, belki de yüz binlerce Filistinli hâlâ atalarının topraklarında yaşıyor olacaktı. Ne Nekbe, ne mülteci kampları, ne Gazze kuşatması, ne 7 Ekim, ne 2023-2024 katliamı… Mescid-i Aksa bugün belki sadece bir ibadet ve barış mekânı olacaktı, polis çizmelerinin gölgesinde değil.

İsrail’in varlığı, yalnızca bir coğrafyada değil; uluslararası sistemin her katmanında derin yaralar açtı.

Savaşlar planlandı, sömürüler organize edildi, adalet ilkeleri delik deşik edildi.

İsrail devleti, sadece askeri güçle değil; medya, ekonomi, hukuk ve teknolojiyle yürüyen modern bir işgal makinesine dönüştü.

Bugün Gazze’de bir çocuk açlıktan ölüyorsa, bu sadece ambargonun değil, yıllar süren sistematik kuşatmanın sonucudur.

Bugün Lübnan’da bir ev, gece yarısı sessizce havaya uçuyorsa, bu sadece bir hedef değil; “test edilen” bir silahın vitrini içindir.

İsrail, savaşın endüstrileştiği, ölümün pazarlandığı bir dünya kurdu.

Bu devlet hiç kurulmasaydı; belki de savaş, bu kadar ticari olmazdı.

Silah satışları, bir halkın dramı üzerinden garanti edilmezdi.

“Gerçek savaşta test edilmiştir” etiketi, insansız hava araçlarının reklamı değil; uluslararası ceza davasının kanıtı olurdu.

Bu dünyada bazı şeylerin yokluğu, bir eksiklik değil; milyonlarca hayatın kurtuluşu olurdu. İsrail’in hiç kurulmadığı bir dünya, yalnızca Filistinliler için değil, tüm insanlık için daha adil, daha vicdanlı ve daha yaşanabilir bir yer olurdu. Çünkü bu devlet, sadece bir coğrafyayı değil; küresel sistemi, hukuku, ekonomiyi ve toplumsal vicdanı da dönüştürdü — hem de karanlık bir biçimde.

İsrail’in kuruluşu, sadece bir askeri işgal değil; aynı zamanda uluslararası hukukta bir kırılmadır. Birleşmiş Milletler tarafından tanınmasına rağmen, İsrail hiçbir zaman sınırlarını resmi olarak tanımlamadı. Çünkü bu devletin politikası, sürekli genişlemek, yerleşimlerle işgali derinleştirmek ve “fiilî kontrol”le sınırları yeniden çizmek oldu. Bugün Batı Şeria’da 700 binden fazla yerleşimci yaşıyor — bu yerleşimler uluslararası hukuka göre yasa dışı, ama İsrail için meşru kabul ediliyor.

Bu yapı olmasaydı, “yasa dışı ama cezasız” kavramı uluslararası hukukta bu kadar yer etmezdi. Hukukun, güçle şekillenen bir araç değil, evrensel bir ilke olarak kalma ihtimali olurdu.

İsrail’in en çarpıcı etkisi ise savaş ekonomisinin yükselişiyle ilgilidir. Küçük bir ülke olmasına rağmen İsrail, dünyanın en büyük silah ihracatçılarından biridir. 2023 yılında, 12.5 milyar dolarlık savunma ihracatı gerçekleştirdi. Ancak bu ürünlerin büyük çoğunluğu, önce Filistin topraklarında test edildi. “Sahada kanıtlanmış sistem” ifadesi, bu devletin askeri pazarlama dilidir. Bu, insan hayatının doğrudan bir satış unsuru haline getirilmesidir. Her yeni teknoloji, önce bir Filistinli çocuğun hayatına mal olur, sonra dünyaya ihraç edilir.

 

 

 

Ortadoğu'nun Dönüşen Dengeleri: Ortadoğu haritası bambaşka olurdu. ABD’nin bu kadar yoğun askeri varlığı belki de bölgede olmazdı. İsrail’in varlığı, birçok ülkede diktatörlükleri meşrulaştıran bir “dış tehdit” unsuru oldu. Belki halkların iradesi daha erken ses bulurdu. Yani Arap Baharı çok daha farklı bir çehreyle başlayabilirdi.

Savaş, İsrail için sadece savunma değil; ihracat stratejisidir.

Bu modelin var olmaması, çatışmanın bir sektör, ölümün bir veri, acının bir pazarlama argümanı olmasını engelleyebilirdi. İsrail olmasaydı, savaş endüstrisi bu denli sofistike ve soğukkanlı işlemezdi.

Aynı şekilde, medya alanında da İsrail’in varlığı, gerçeklik üzerindeki manipülasyonun ne kadar sistematik yapılabileceğini gösterdi. Gazze’de bombalanan bir hastaneyi, dünya medyasına “yanlışlıkla patlayan bir yakıt tankı” olarak servis eden haber zinciri, yalnızca bilgi kirliliği değil; hafıza mühendisliğidir. Bu da, savaşın yalnızca sahada değil, zihinlerde de yürütüldüğünü ispatladı. İsrail bu konuda, algı yönetiminin ve propaganda dilinin en gelişmiş örneklerini üretti. Bu sistem olmasaydı, medya daha bağımsız, kamuoyu daha bilinçli olabilirdi.

İsrail’in uyguladığı apartheid sistemi, sadece Filistinliler değil; dünya genelindeki ezilen topluluklar için de bir mesajdır: Hak aramak, sistemin dışında kalmayı göze almakla mümkündür. İsrail'in Filistinlilere uyguladığı sistematik ayrımcılık, Güney Afrika’daki eski apartheid rejiminden çok daha gelişmiş dijital ve askeri araçlarla donatılmıştır. Bu rejim olmasaydı, 21. yüzyılda ırk temelli sınıflandırmalar ve duvarlarla örülü kentler “güvenlik politikası” adı altında bu kadar meşrulaştırılamazdı.

Ve elbette Filistin’in kaybedilen potansiyeli:
Gazze, tarihi boyunca Akdeniz’in ticaret yollarında bir kavşak, bir liman şehriydi. Nüfusu genç, toprakları verimliydi. Bu şehir, yıkımın değil üretimin merkezi olabilirdi. Eğitim, tarım, teknoloji gibi alanlarda Ortadoğu’nun umut şehirlerinden biri haline gelebilirdi. Ama şu an Gazze’de insanlar yıkıntılar arasında gıda arıyor. Bebekler susuzluktan ölüyor. Kadınlar hastane enkazlarında doğum yapıyor. Tüm bunlar, varlığı süren bir devletin doğrudan politikalarıyla yaşanıyor.

Sonuçta şu soruyu açıkça sormak gerekiyor:
İsrail’in kurulmamış olması, dünyada ne eksiltirdi?
Hiçbir şey. Aksine, eksilmeyen hayatlar olurdu.
Yıkılmayan evler, susmayan gazeteciler, çocuk parkları, hastanesiz bırakılmayan şehirler olurdu.
Bazı devletler kurulmazsa eksiklik değil; insanlık için bir kazanç olur.

İsrail’in yokluğu, dünyanın geleceği için belki de en büyük başlangıç olurdu.

 

 Daha Az Savaş, Daha Az Silah

İsrail, küresel savaş endüstrisinin sessiz ama merkezi oyuncusu. Sadece 2023'te 100'den fazla ülkeye silah sattı. Bu silahların çoğu, önce Filistin topraklarında “test edildi”. Yani her bomba, başka bir coğrafyada “satış garantili” hale getirildi.

İsrail hiç var olmasaydı, savaş ekonomisi bu kadar kazançlı, bu kadar normalleşmiş olabilir miydi?

 

Daha Adil Bir Uluslararası Hukuk

Birleşmiş Milletler kararlarını defalarca çiğneyen, savaş suçlarını kameralar önünde işleyen bir devlet, bugüne kadar ceza almadı. Çünkü dünya düzeni, onu korumak için yeniden inşa edildi.

İsrail olmasaydı, belki de Uluslararası Ceza Mahkemesi gerçekten adaleti temsil eden bir kurum olacaktı. Belki de “bazı hayatlar daha değerli” algısı hiç kök salmayacaktı.

 

Filistinliler Mülteci Değil, Ev Sahibi Olurdu

Bugün milyonlarca Filistinli, doğdukları toprakları haritalarda bile göremiyor. 75 yıldır pasaportsuz, devletsiz ve hak yoksunu bir hayat sürüyorlar.

O devlet kurulmamış olsaydı, Gazze bir açık hava hapishanesi değil, belki de Akdeniz’in en üretken limanı olacaktı. Bir halk, aidiyetini kaybetmeyecek; tarih yeniden yazılmayacaktı.

 

Batı’nın Vicdanı Bu Kadar Çürümezdi

İsrail’in her bombası, Batı’nın sessizliğiyle meşrulaştırıldı. İnsan hakları söylemi, “kime karşı işlendiğine” göre yeniden tanımlandı. İsrail'in yokluğu, belki Batı'nın da ikiyüzlülüğünü bu kadar görünür kılmayacaktı — ama belki hiç bu kadar da çürümeyecekti.

 

 Bir Yokluğun Hayali

Bazı yapılar vardır ki kurulmamış olmaları, dünyanın en büyük kazanımı olurdu. İsrail Devleti, sadece bir sınır çizgisi değil; savaşın, ayrımcılığın ve sessizliğin sistem haline getirilmesidir.

Eğer o sistem hiç doğmasaydı, belki de dünya daha vicdanlı, daha adil, daha yaşanabilir bir yer olurdu.
 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.