scale up vize
Doğan Bekin -Araştırmacı Yazar, YRP İstanbul Milletvekili
Köşe Yazarı
Doğan Bekin -Araştırmacı Yazar, YRP İstanbul Milletvekili
 

12 EYLÜL DARBESİ SONRASI PROF.DR. NECMETTİN ERBAKAN HOCA VE BİR ANEKDOT

12 EYLÜL DARBESİ SONRASI PROF.DR. NECMETTİN ERBAKAN HOCA VE BİR ANEKDOT  Erbakan Hocam, 12Eylül sonrası serbest bırakıldıktan sonra Aşağı Ayrancı’da çalışma ofisi olarak kullandığı giriş dairesinde siyasi yasaklı olmasına rağmen yoğun bir tempoda çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu.  O zor süreçte, askeri darbenin etkisiyle birçok kişi Erbakan’ın yanında gözükmemek için adeta köşe bucak kaçmaya çalışıyordu. Onlara göre; Erbakan dönemi sona ermiş ve Millî Görüşün bir daha TBMM’nde temsil edilmesi hayal gibi görülüyordu. Gençlik döneminde gözümüzde büyüttüğümüz nice kahramanların, kâğıttan birer kaplan (paper tigers) olduklarını askeri yönetim döneminde müşahede etme imkanına kavuşmuştuk. Erbakan Hoca, siyasi aygıtın vesayet altında olduğu o dönemde, siyaseten kilit rol oynamaya devam etmekte ve ağırlıklı bir siyaset adamı olarak temas hatlarını sürekli açık tutmaya çalışıyordu. Özellikle yurt dışından ziyaretine gelen zevata daha çok zaman ayırmakta ve önemli tecrübelerini kendilerine aktarmaya çalışıyordu. Bu yoğun çalışma tempo içerisinde bir gün bana bir kitap uzatarak önemini uzun uzadıya anlatmaya çalıştı ve bir an önce tercüme edilmesi gerektiğini belirtti. Kitabı elime aldığımda, Siyonizm üzerine yazılmış olduğunu gördüm. İngilizce kitaba göz gezdirdiğimde çok ağdalı bir dille kaleme alınmış olduğunu ve tercümesinin de zaman alabileceğini düşündüm. Ama büyük bir gayretle kısa zaman içerisinde tercüme edip, kendilerine teslim ettim. Tercüme ettiğim kitap, Millî Gazete ’de tefrika edildi. O kitaptaki bir anekdot hala aklımın ucunda yer alıyor. Kitabın bir bölümü Rusya’daki Bolşevik İhtilali’nde rol oynayan Siyonistleri konu ediyordu. Kitapta; Yahudi Avrupa Yiddiş’e muhalif Hevrat Mefızei Haskalah’a mensup Yahudi bir ailenin iki oğlundan birisi olan Samuel, Rus Bolşeviklerin yanında üst düzeyde görev üstlenmiş ve Çarlık Rejimi ’ne karşı amansız bir mücadele içerisinde idi. Ailenin diğer oğlu David ise, Rus Çarı’nın yanında görev yapmaya devam etmekte ve Bolşeviklere karşı politikaları yönlendirmeye çalışıyordu. Bu durumu merak eden aile yakını birisi anneye; “Bir oğlun Bolşeviklerle, diğer oğlun ise Rus Çarı ile birlikte görev yapıyor. Bu bir çelişki değil mi?” diye sorduğunda, annenin verdiği cevap ise çok ilginç; “Doğrudur, bir oğlum Bolşeviklerle, diğer oğlum ise Rus Çarı ile birlikte hareket ediyor. Eğer, Samuel başarılı olursa, Bolşevikler yönetime gelecek ve böylece bizler de oğlumuz sayesinde Bolşeviklerden hiçbir zarar görmeden yaşamımızı devam ettireceğiz. Eğer ki, Çarlık taraftarları başarılı olursa, zaten oğlum David onlarla birlikte hareket ediyor olduğundan, hiçbir sorunla karşı karşıya kalmayacağız.” Bu örneği vermemdeki neden şudur: 28 Post modern darbesi yapılırken şakşakçılık yapan medya kuruluşlarının bugün ise demokrasi havarisi kesilmeleridir. Yaklaşık bir yıl önce iktidara yakın bir köşe yazarının (ki bu davetin kendinden menkul olmadığı aşikardır) Doğan Medya kuruluşlarına “iç barış” göndermesi yaparken, buna atlayan ve köşesinde “hazırız” mesajı veren 28 Şubat müdafi bir köşe yazarının makalesi önemli bir işaret nitelemesi idi. Nitekim, bu medya kuruluşlarının önceden hazırlıklı gibi yeniden iktidarın sözcülüğüne soyunmaları dikkat çekici olmuştur.  Keza, Erbakan Hoca karşıtlığıyla bilinen ve Fethullah Gülen’e yıllarca akıl hocalığı yaptığını bir TV programında açıkça ifade eden ve bundan duyduğu pişmanlığı zerd ederek, koltuğunu sağlama almaya çalışan bir üniversite rektörünü Arapça yayın yapan bir TV kanalında seyredince doğrusu Rus Siyonist ailenin 1917 Ekim Bolşevik Devrimi öncesi takındığı tavır aklıma geldi. Keza, aynı rektör, 28 Şubat sürecinde profesör olarak görev yaptığı üniversitede beyaz sakallarını keserek görevini sürdürmesi çok yadırganmıştı. Sonradan da normal şekilde emekli oldu. Ne yazık ki, dün beyaz sakallarını 28 Şubat süreci uğruna kesen rektör, bugün hala 28 Şubat mağduru olma edebiyatını sürdürmesi anlaşılır gibi değil doğrusu. Aynı rektör, daha düne kadar Fethullah Gülen’in yanı başından ayrılmayan ve hayatı boyunca muhterem Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın semtine dahi uğramayan ve bu konuda aleyhte olduğunu bildiğimiz rektör, bugün ise Erbakan Hoca’ya yapılan haksızlıkları ifade etmeye çalışmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a methiyeler dizerken, Taksim Köprüsü’nde nasıl boy gösterdiğini ise uzun uzadıya anlatmaya çalışıyor. Darbenin her türlüsüne şiddetle karşıyız ama, asıl bu darbelerden nemalanmaya çalışan bir kesim ise, bugün bunu fırsata çevirmek için büyük mücadele örneği vermektedir.
Ekleme Tarihi: 17 Temmuz 2019 - Çarşamba
Doğan Bekin -Araştırmacı Yazar, YRP İstanbul Milletvekili

12 EYLÜL DARBESİ SONRASI PROF.DR. NECMETTİN ERBAKAN HOCA VE BİR ANEKDOT

12 EYLÜL DARBESİ SONRASI PROF.DR. NECMETTİN ERBAKAN HOCA VE BİR ANEKDOT 

Erbakan Hocam, 12Eylül sonrası serbest bırakıldıktan sonra Aşağı Ayrancı’da çalışma ofisi olarak kullandığı giriş dairesinde siyasi yasaklı olmasına rağmen yoğun bir tempoda çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu. 

O zor süreçte, askeri darbenin etkisiyle birçok kişi Erbakan’ın yanında gözükmemek için adeta köşe bucak kaçmaya çalışıyordu.

Onlara göre; Erbakan dönemi sona ermiş ve Millî Görüşün bir daha TBMM’nde temsil edilmesi hayal gibi görülüyordu.

Gençlik döneminde gözümüzde büyüttüğümüz nice kahramanların, kâğıttan birer kaplan (paper tigers) olduklarını askeri yönetim döneminde müşahede etme imkanına kavuşmuştuk.

Erbakan Hoca, siyasi aygıtın vesayet altında olduğu o dönemde, siyaseten kilit rol oynamaya devam etmekte ve ağırlıklı bir siyaset adamı olarak temas hatlarını sürekli açık tutmaya çalışıyordu.

Özellikle yurt dışından ziyaretine gelen zevata daha çok zaman ayırmakta ve önemli tecrübelerini kendilerine aktarmaya çalışıyordu.

Bu yoğun çalışma tempo içerisinde bir gün bana bir kitap uzatarak önemini uzun uzadıya anlatmaya çalıştı ve bir an önce tercüme edilmesi gerektiğini belirtti.

Kitabı elime aldığımda, Siyonizm üzerine yazılmış olduğunu gördüm.

İngilizce kitaba göz gezdirdiğimde çok ağdalı bir dille kaleme alınmış olduğunu ve tercümesinin de zaman alabileceğini düşündüm.

Ama büyük bir gayretle kısa zaman içerisinde tercüme edip, kendilerine teslim ettim.

Tercüme ettiğim kitap, Millî Gazete ’de tefrika edildi. O kitaptaki bir anekdot hala aklımın ucunda yer alıyor.

Kitabın bir bölümü Rusya’daki Bolşevik İhtilali’nde rol oynayan Siyonistleri konu ediyordu.

Kitapta; Yahudi Avrupa Yiddiş’e muhalif Hevrat Mefızei Haskalah’a mensup Yahudi bir ailenin iki oğlundan birisi olan Samuel, Rus Bolşeviklerin yanında üst düzeyde görev üstlenmiş ve Çarlık Rejimi ’ne karşı amansız bir mücadele içerisinde idi.

Ailenin diğer oğlu David ise, Rus Çarı’nın yanında görev yapmaya devam etmekte ve Bolşeviklere karşı politikaları yönlendirmeye çalışıyordu.

Bu durumu merak eden aile yakını birisi anneye; “Bir oğlun Bolşeviklerle, diğer oğlun ise Rus Çarı ile birlikte görev yapıyor.

Bu bir çelişki değil mi?” diye sorduğunda, annenin verdiği cevap ise çok ilginç; “Doğrudur, bir oğlum Bolşeviklerle, diğer oğlum ise Rus Çarı ile birlikte hareket ediyor.
Eğer, Samuel başarılı olursa, Bolşevikler yönetime gelecek ve böylece bizler de oğlumuz sayesinde Bolşeviklerden hiçbir zarar görmeden yaşamımızı devam ettireceğiz.
Eğer ki, Çarlık taraftarları başarılı olursa, zaten oğlum David onlarla birlikte hareket ediyor olduğundan, hiçbir sorunla karşı karşıya kalmayacağız.”
Bu örneği vermemdeki neden şudur: 28 Post modern darbesi yapılırken şakşakçılık yapan medya kuruluşlarının bugün ise demokrasi havarisi kesilmeleridir.

Yaklaşık bir yıl önce iktidara yakın bir köşe yazarının (ki bu davetin kendinden menkul olmadığı aşikardır) Doğan Medya kuruluşlarına “iç barış” göndermesi yaparken, buna atlayan ve köşesinde “hazırız” mesajı veren 28 Şubat müdafi bir köşe yazarının makalesi önemli bir işaret nitelemesi idi. Nitekim, bu medya kuruluşlarının önceden hazırlıklı gibi yeniden iktidarın sözcülüğüne soyunmaları dikkat çekici olmuştur. 
Keza, Erbakan Hoca karşıtlığıyla bilinen ve Fethullah Gülen’e yıllarca akıl hocalığı yaptığını bir TV programında açıkça ifade eden ve bundan duyduğu pişmanlığı zerd ederek, koltuğunu sağlama almaya çalışan bir üniversite rektörünü Arapça yayın yapan bir TV kanalında seyredince doğrusu Rus Siyonist ailenin 1917 Ekim Bolşevik Devrimi öncesi takındığı tavır aklıma geldi.
Keza, aynı rektör, 28 Şubat sürecinde profesör olarak görev yaptığı üniversitede beyaz sakallarını keserek görevini sürdürmesi çok yadırganmıştı. Sonradan da normal şekilde emekli oldu. Ne yazık ki, dün beyaz sakallarını 28 Şubat süreci uğruna kesen rektör, bugün hala 28 Şubat mağduru olma edebiyatını sürdürmesi anlaşılır gibi değil doğrusu.
Aynı rektör, daha düne kadar Fethullah Gülen’in yanı başından ayrılmayan ve hayatı boyunca muhterem Prof.Dr. Necmettin Erbakan’ın semtine dahi uğramayan ve bu konuda aleyhte olduğunu bildiğimiz rektör, bugün ise Erbakan Hoca’ya yapılan haksızlıkları ifade etmeye çalışmaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’a methiyeler dizerken, Taksim Köprüsü’nde nasıl boy gösterdiğini ise uzun uzadıya anlatmaya çalışıyor.

Darbenin her türlüsüne şiddetle karşıyız ama, asıl bu darbelerden nemalanmaya çalışan bir kesim ise, bugün bunu fırsata çevirmek için büyük mücadele örneği vermektedir.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.