İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Ekrem İmamoğlu ile ilgili dava İstinaf Mahkemesi aşamasında devam ederken, “kurgulanmış söylemlerle” mahkeme kararı öncesi ortaya konulmaya çalışılan iddialar, yapılan spekülasyon ve yorumlarla yargı erkinin tarafsız, bağımsız ve adil karar verebilme iradesini etkilemeye yönelik siyasetin yargı eliyle dizayn edilmeye çalışılması kabul edilebilir bir durum değildir. Hiç şüphesiz geçmişte yaşanan benzer tecrübelerden yola çıkarak, konuyla ilgili gerginliği ve siyasi tansiyonu artırmaya yönelik adımların çözüm yollarının önünü tıkamaya ve siyasi istikrarsızlığın ortaya çıkmasına neden olabileceğini göz ardı etmememiz gerekmektedir.
Örneğin 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hocamızın, siyasal baskı grupları ve vesayet odakları tarafından dört kez partisinin kapatılması ve siyasi yasaklara maruz bırakılması, sadece kendisini değil ona destek veren milyonlarca seçmeni de cezalandırmaya yönelik idi. Tüm bu çabalara rağmen Erbakan Hocamız; “Atımızı alan yolumuzu da almadı ya” diyerek her seferinde mücadeleye kaldığı yerden daha büyük azim ve sebatla devam etti.
Keza Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan da, benzer şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken 12 Aralık 1997 tarihinde Siirt’te Ziya Gökalp’in 1912 yılında kaleme aldığı şiiri okuduğu için siyaseten yasaklanarak cezaevine konulup “artık bir daha muhtar bile olamaz” denildiği bir dönemde, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ın 2013 yılında siyasi ahlak, demokrasi ve hukuk anlayışı çerçevesinde hareketle Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın milletvekili seçilme yasağının kaldırılması yönünde verdiği desteği de göz ardı etmemek gerekir. Şu anda benzer bir uygulamaya maruz kalan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu hakkında olumsuz bir kararın verilmesi durumunda, konuyla ilgili TBMM’de yasal düzenlemenin yapılması kaçınılmaz olacaktır. Bu konuda da özellikle AK Parti Grubunu ciddi bir sınavın beklediğini ifade etmek isteriz.
Bunun Türkiye’deki siyasi iklim üzerindeki vesayet zincirinin kırılmasına yönelik önemli bir adım oluşturacağını ve kutuplaştırma, ayrıştırma yerine, huzur ve barışın hâkim olmasını sağlayacağını ifade etmek isteriz. Yeniden Refah Partisi olarak ısrarla üzerinde durduğumuz konu şudur; siyasi vesayet sonucu ortaya konulabilecek siyasi yasaklar salt seçilmişleri değil, aynı zamanda halkın sandığa yansıyan iradesini de mahkûm etmeye ve ortadan kaldırmaya yönelik olacaktır. Bu arada Arapça kökenli “hamuka”dan türetilmiş olan “ahmak” kelimesinin etimolojik olarak anlamını da çok iyi ortaya koymak gerekir. Bu bağlamda anlam itibariyle ahmak kelimesi, ifade edilmeye çalışılan anlamların aksine kavramsal olarak “çabuk öfkelenen” anlamı taşımakta olduğunu ifade etmek isteriz.
Bu cümleden olarak, dönemin İkdam Gazetesi’nde mürettip hatası sonucu yaşanan ders niteliğindeki bir harf terkip hatasını burada kısaca ifade etmek isteriz: Bir gün gece yarısı Saray’dan tebliğ edilen bir “İrade-i Seniye” üzerine keyfiyet matbuat müdüriyetine bildirilir. İkdam’ın yeniden açılması için dönemin Dahiliye Nazırı Memduh Paşa dahil hiç kimse cesaret edip harekete geçemez. Bunun üzerine İkdam’ın sahibi Ahmet Cevdet, saraya yakınlığıyla bilinen Ebulhuda Efendi’ye mektup yazarak İkdam’ın yeniden açılabilmesi için ricada bulunur. Ebulhuda Efendi, Ahmet Cevdet’in mektubunu defalarca okuduktan sonra üzüntülerini bildirerek gazetenin kapanmasına neden olan “Leyle-i Me’sude”, yerine harf terkibindeki hata nedeniyle “Leyle-i Müsevvede”nin olduğunu görünce acı bir tebessümle şu açıklamayı yapar; “müsevvede kelimesi aslında Mes’ude’den daha revnaklı bir söz olup, siyadetten gelir; siyadet ise, parlak, şeffak, temiz, pâk gibi manalar ifade eder ve evladı Resul’e “Seyyid” denilmesi de bundandır.” dedikten sonra bir mektup yazıp kırmızı mumla mühürledikten sonra Padişah’ın başkâtibine ulaştırır. Mabeyni Hümayun Başkatibi Tahsin Paşa’ya mektup elden verilir. Tahsin Paşa, “Şimdi huzuru şahaneye mektubu arz eder sonucu da Şeyh Ebulhuda Efendi Hazretleri’ne bildiririm” der. Sonuçta, İkdam’ın yayınlanması hakkındaki İrade-i Saniye ertesi gün öğleden önce tebliğ edildi ve böylece İkdam Gazetesi yeniden yayın hayatına devam etmeye başladı.
Keza, 1980 öncesi TRT Radyosunda yayınlanan seçim öncesi bir konuşmada Sayın Ecevit, Sayın Demirel’den bahsederken, “Sabık Başbakan (Eski Başbakan)” diyeceğine, sürç-ü lisan “Sapık Başbakan” ifadesi kullanmış ve bu ifadede kötü bir niyet olmadığından siyaset camiasında gayet olgun şekilde karşılanmıştı. Sonuç olarak, Türkiye’deki siyasi yasaklardan en çok nasibini almış olan “Millî Görüş” mensupları olarak şunu ifade etmek isteriz ki, “sandık oylarıyla gelen, sandık oylarıyla gidebilmeli” anlayışı sağlam bir zemine oturtulmadığı ve bunun sağlanamadığı durumda, iktidarın kendisini en güçlü hissettiği bir ortamda, en zayıf bir durum içinde kalmasına yol açan bir uygulama içine girmiş olacaktır.
31 Mart 2019 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde, seçmenin sandığa yansıyan iradesini görmezden gelip, ortadan kaldırmaya yönelik adımların ortaya koyduğu tabloyu da göz ardı etmemek gerekir. Bu nedenle, yargı eliyle siyasetin dizayn edilmemesi gerekir düşüncesindeyiz. Yeniden Refah Partisi olarak hiç kimsenin tarafında yer almadığımızı, dayatmalarla istenilen sonuca ulaşmanın mümkün olmadığını seçmenin sandıktaki iradesine mutlak suretle saygı göstermek gerektiğini özellikle belirtmek isteriz.