scale up vize
vize
Doğan Bekin -Araştırmacı Yazar, YRP İstanbul Milletvekili
Köşe Yazarı
Doğan Bekin -Araştırmacı Yazar, YRP İstanbul Milletvekili
 

Katar Krizinde Asıl amaç nedir?

Haziran 1967’de ortaya çıkan Altı Gün Savaşı sonucunda İsrail, SpartalılarınThermoplyae Savaşı’nda elde ettikleri başarının bir benzerini elde edip küçük Sparta’dan neşet ederek, bölgenin yeni askeri süper gücü olma yolunda büyük mesafeler kat ettiği göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.   İsrail, bir yandan işgal altındaki topraklar üzerinde yeni yerleşim yerleri inşa ederek, Filistin Devleti’nin kurulmasını daha da zor bir aşamaya getirirken, Ortadoğu’da ABD üzerindeki nüfus gücünü kullanarak, bu sefer bölgenin farklı etnisiteleri arasındaki düşmanlıkları tetikleyerek ve körükleyerek tahakküm politikasını geniş bir alana yaymaya çalışmaktadır.   Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri öncülüğünde Ortadoğu’da oluşturmaya çalışılan “Arap Gücü”nün örgütlü bir “değişim rüzgârı” olarak gösterilmeye çalışılmasına karşın, örtülü olarak İsrail çıkarlarına hizmet etmeye yönelik bir adımdan öteye gidemeyecektir. Son dönemlerde, Filistin davası gibi kangrenleşmeye yüz tutmuş sorunların unutturularak başta terör ve benzeri unsurların ön plana çıkarılması ve tüm hesapların buna göre düzenlenmeye çalışılması hedef saptırmaya yöneliktir.   Katar ve diğer Arap ülkeleri arasında baş gösteren kriz, Amerikan yönetim merkezi CapitolHill’in, geleneksel olarak hep yapageldiği gibi, Ortadoğu’daki son gelişmeleri kendi ve İsrail çıkarları doğrultusunda kullanmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Sürtüşmelere dayalı kriz politikaları ile dengeleri yeniden kendi lehine çevirme çabaları Katar’da yeni bir aşamaya gelmiştir.   İsrail’in eski Doha temsilcisi Eli Avidar’ın, HAMAS’ın Doha’nın yardımı olmadan Gazze’de faaliyet sürdüremeyeceğini ve İsrail ile savaşında gerekli silahları temin edemeyeceğini ifade eden açıklaması, Suudi ve diğer Arap ülkelerinin Katar’a karşı sert tutum sergilemelerinin ana snopsisini ortaya koyması bakımından önemli bir itiraf niteliği taşımaktadır.   Eli Avidar’ın, bu açıklamayı Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin Katar ile ilişkilerini askıya aldıklarına dair açıklamalarından sadece birkaç saat önce yapmış olması dikkat çekicidir. Bu da gösteriyor ki, İsrail ve ABD bu krizin ana aktörüdür. İsrail eski Ulusal Güvenlik Konseyi başkanlarından UziArad, YaakovAmidror ve YossiCohen’in geçmişte bu yönde yapmış oldukları açıklamalar da Katar krizine ışık tutar niteliktedir.   Katar’a yönelik ABD ve İsrail dayatmalı çözümler, oradaki iddia edilen sorunları çözmek yerine, ayrımcılığa ve yeni kamplaşmalara cevaz verici olabileceğinden, bütünleştirici ve kardeşliği yeniden güçlendirici kararların alınabilmesi için bu coğrafyadaki bütün ülkelere büyük görevler düşmektedir.   Burada asıl yapılması gereken şey, tüm Ortadoğu’da birlikteliğe dayanan, birlikte yaşama (co-existance) politikalarının en sağlıklı alternatif olduğunu anlayıp, bunu yapmaya çalışmaktır. Çünkü Amerikan ve İsrail politikaları, Ortadoğu’daki farklı toplum katmanlarını karşı karşıya getirme konusunda büyük ölçüde başarıya ulaşmış durumdadır.   ABD Başkanı Donald Trump ile yapılan görüşmelerden sonra, Amerikan politikasının bir sömürü “startı” niteliğinde olan düşman odaklarının yaratılması olgusundan sonra, bölge aktörlerinin huzuru bozmaya yönelik çözümlere yönelme oyunlarına alet olmadan, bölgede birliğe dayalı güçlü ve kararlı bir politikanın takip edilmesi hususunda iş birliğine gitmeleri herkesin beklentisidir.   Katar ile ilgili gelişmeleri bir nevi Portfirio Diaz’a karşı başlatılan hareketin kahramanı Pancho Villa (DototeoArango) rolüne bürünme marazına kendilerini kaptıran kartondan kaplanların, iradi (sugjestiyon) marjdan ne kadar uzak oldukları  gayet aşikârdır. Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri, üstlendikleri güdümlü politikalar gereği, kendileri dışında hiç kimseye farklı politika izleme hakkı tanımamaları ve geçmişte Güney Afrika’daki AfrikanerVolksfront’a mensup beyaz azınlığın “volkstaat” türü zorlayıcı ve zecri politikalarını (coercivemeasures) çağrıştıran baskıcı tutumlarının hiçbir fayda getirmeyeceği gün gibi aşikârdır.
Ekleme Tarihi: 09 Haziran 2017 - Cuma
Doğan Bekin -Araştırmacı Yazar, YRP İstanbul Milletvekili

Katar Krizinde Asıl amaç nedir?

Haziran 1967’de ortaya çıkan Altı Gün Savaşı sonucunda İsrail, SpartalılarınThermoplyae Savaşı’nda elde ettikleri başarının bir benzerini elde edip küçük Sparta’dan neşet ederek, bölgenin yeni askeri süper gücü olma yolunda büyük mesafeler kat ettiği göz ardı edilemeyecek bir gerçektir.
 
İsrail, bir yandan işgal altındaki topraklar üzerinde yeni yerleşim yerleri inşa ederek, Filistin Devleti’nin kurulmasını daha da zor bir aşamaya getirirken, Ortadoğu’da ABD üzerindeki nüfus gücünü kullanarak, bu sefer bölgenin farklı etnisiteleri arasındaki düşmanlıkları tetikleyerek ve körükleyerek tahakküm politikasını geniş bir alana yaymaya çalışmaktadır.
 
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri öncülüğünde Ortadoğu’da oluşturmaya çalışılan “Arap Gücü”nün örgütlü bir “değişim rüzgârı” olarak gösterilmeye çalışılmasına karşın, örtülü olarak İsrail çıkarlarına hizmet etmeye yönelik bir adımdan öteye gidemeyecektir.
Son dönemlerde, Filistin davası gibi kangrenleşmeye yüz tutmuş sorunların unutturularak başta terör ve benzeri unsurların ön plana çıkarılması ve tüm hesapların buna göre düzenlenmeye çalışılması hedef saptırmaya yöneliktir.
 
Katar ve diğer Arap ülkeleri arasında baş gösteren kriz, Amerikan yönetim merkezi CapitolHill’in, geleneksel olarak hep yapageldiği gibi, Ortadoğu’daki son gelişmeleri kendi ve İsrail çıkarları doğrultusunda kullanmak istemesinden kaynaklanmaktadır. Sürtüşmelere dayalı kriz politikaları ile dengeleri yeniden kendi lehine çevirme çabaları Katar’da yeni bir aşamaya gelmiştir.
 
İsrail’in eski Doha temsilcisi Eli Avidar’ın, HAMAS’ın Doha’nın yardımı olmadan Gazze’de faaliyet sürdüremeyeceğini ve İsrail ile savaşında gerekli silahları temin edemeyeceğini ifade eden açıklaması, Suudi ve diğer Arap ülkelerinin Katar’a karşı sert tutum sergilemelerinin ana snopsisini ortaya koyması bakımından önemli bir itiraf niteliği taşımaktadır.
 
Eli Avidar’ın, bu açıklamayı Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinin Katar ile ilişkilerini askıya aldıklarına dair açıklamalarından sadece birkaç saat önce yapmış olması dikkat çekicidir. Bu da gösteriyor ki, İsrail ve ABD bu krizin ana aktörüdür. İsrail eski Ulusal Güvenlik Konseyi başkanlarından UziArad, YaakovAmidror ve YossiCohen’in geçmişte bu yönde yapmış oldukları açıklamalar da Katar krizine ışık tutar niteliktedir.
 
Katar’a yönelik ABD ve İsrail dayatmalı çözümler, oradaki iddia edilen sorunları çözmek yerine, ayrımcılığa ve yeni kamplaşmalara cevaz verici olabileceğinden, bütünleştirici ve kardeşliği yeniden güçlendirici kararların alınabilmesi için bu coğrafyadaki bütün ülkelere büyük görevler düşmektedir.
 
Burada asıl yapılması gereken şey, tüm Ortadoğu’da birlikteliğe dayanan, birlikte yaşama (co-existance) politikalarının en sağlıklı alternatif olduğunu anlayıp, bunu yapmaya çalışmaktır. Çünkü Amerikan ve İsrail politikaları, Ortadoğu’daki farklı toplum katmanlarını karşı karşıya getirme konusunda büyük ölçüde başarıya ulaşmış durumdadır.
 
ABD Başkanı Donald Trump ile yapılan görüşmelerden sonra, Amerikan politikasının bir sömürü “startı” niteliğinde olan düşman odaklarının yaratılması olgusundan sonra, bölge aktörlerinin huzuru bozmaya yönelik çözümlere yönelme oyunlarına alet olmadan, bölgede birliğe dayalı güçlü ve kararlı bir politikanın takip edilmesi hususunda iş birliğine gitmeleri herkesin beklentisidir.
 
Katar ile ilgili gelişmeleri bir nevi Portfirio Diaz’a karşı başlatılan hareketin kahramanı Pancho Villa (DototeoArango) rolüne bürünme marazına kendilerini kaptıran kartondan kaplanların, iradi (sugjestiyon) marjdan ne kadar uzak oldukları  gayet aşikârdır.
Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkeleri, üstlendikleri güdümlü politikalar gereği, kendileri dışında hiç kimseye farklı politika izleme hakkı tanımamaları ve geçmişte Güney Afrika’daki AfrikanerVolksfront’a mensup beyaz azınlığın “volkstaat” türü zorlayıcı ve zecri politikalarını (coercivemeasures) çağrıştıran baskıcı tutumlarının hiçbir fayda getirmeyeceği gün gibi aşikârdır.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.