Körfez'de Yen'i dönemin ayak sesleri
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Katar’a ‘ekonomik ve siyasi abluka’ koymalarına neden olan isteklerinin yerine getirilmesi amacıyla Katar’ın, Al-Cezire’yi kapatması, İran ile ilişkilerini kesmesi ve Hamas, El Kaide ve DEAŞ’a vermekte olduğu desteği sona erdirmesi için 10 günlük süre vermeleri yeni tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Körfez’de, Katar ile ilgili kritik gelişmeler yaşanırken, Suudi Arabistan Kralı Salman’ın, “petrol ve savunma” politikalarını yürütmekte olan oğlu Muhammed bin Salman’ı veliaht olarak ilan etmesi ve petrol devi Aramco’daki devlet hisselerini satmaya karar vermesi dikkat çekici bir gelişme oldu.
Suudi Arabistan, büyük ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde Ronald Trump’ın Suudi ziyareti sırasında ABD ile silah anlaşması yapması ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın Beyaz Saray’da Başkan Trump tarafından kabul edilmesinden sonra Aramco’daki devlet hisselerini satışa çıkarma kararı alması, Ortadoğu ve Körfez’in geleceği açısından önemli ipuçlarını ortaya koymaktadır.
Suudi Arabistan, Aramco’daki hisse satışlarından sonra Ortadoğu ve Körfez bölgesine veliaht Muhammed bin Salman öncülüğünde, Mısır, Körfez ülkeleri, ABD ve İsrail ile birlikte büyük ağırlık vermeye çalışacağı ve İran’a karşı ‘blok politikası’ uygulaması içerisinde olacağı gayet aşikârdır.
Bundan böyle Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin, İsrail ve ABD ile “ikinci aşama politika geliştirme” (policymaking at thesecondtier) safhasına evrilmeleri söz konusudur. Stratejik analiz yapmak gerekirse, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkelerinin politik “söylem ve eylem” bakımından “üçgen döngü” (triangulation) anlayışıyla hareket etmeleri söz konusu olması kuvvetle muhtemeldir.
Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği yeni üçlü politik gücün, “karşılıklı hamleler dengesi” (confrontationalequilibrium) öngörüsüyle İsrail ile yeni bir dönem için önemli hamleler başlatması söz konusudur.
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile Washington’da yaptığı görüşmenin akabinde, Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan ile de görüşme yapması İsrail ile birlikte yeni dönemde atılacak adımların işaret fişeği niteliğindedir.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, İsrail ile sağlam temele dayalı yeni bir ilişkinin ana çerçevesini oluşturmaya çalışmaktadırlar. Konuyla ilgili olarak The Wall Street Journal’da çıkan geniş haberi hiçbir tarafın tekzip etmemesi bunun en bariz göstergesidir.
İsrail ile atılacak yeni adımların başında özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin, İsrailli işadamlarının Körfez ülkelerinde şubeler açmalarının sağlanması, İsrail havayollarına bağlı uçakların BAE hava sahasını kullanması ve söz konusu ülkeler ve İsrail arasında doğrudan telefon ve haberleşme sisteminin oluşturulması öngörülmektedir.
Daha önceden, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri tarafından öne sürülen, ‘İsrail’in Batı Şeria’dan tamamen çekilmesi’ politikalarında ısrarcı olmayacakları, buna mukabil, İsrail’in işgal altında tuttuğu bölgelerde yeni yerleşim yerleri inşaatlarını dondurması hususunda bir yol haritasının belirlenmesi üzerinde yeni politikalar geliştirmekte oldukları dikkat çekicidir.
Burada önemli bir konuyu ifade etmekte yarar var kanaatini taşıyoruz. ABD Başkanı Trump’ın, son Suudi ziyareti sırasında Arap liderlerle “ışıklı küre” etrafında poz vermesinin anlamı aslında çok manidardır. Şöyle ki, 1980 seçimlerinde, ABD başkan adayı Ronald Reagan tarafından kullanılan «let›smakeAmericagreatagain» (Amerika’yı yeniden güçlü yapalım) sloganını aynen benimseyen Başkan Donald Trump, Amerika’yı yeniden global güç yapabilmek üzere yola çıkmış bulunmaktadır.
Görünen o ki, Suudi Arabistan ve BAE’nin başını çektiği yeni nesil siyasetçilerinden veliaht prensler, Muhammed bin Salman ve Muhammed bin Zayed Al Nahyan, “let’smakeAmericagreatagain” sloganını Trump ile birlikte hayata geçirmeye çalışacaklar gibi gözükmektedir.
Ekleme
Tarihi: 23 Haziran 2017 - Cuma
Körfez'de Yen'i dönemin ayak sesleri
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, Katar’a ‘ekonomik ve siyasi abluka’ koymalarına neden olan isteklerinin yerine getirilmesi amacıyla Katar’ın, Al-Cezire’yi kapatması, İran ile ilişkilerini kesmesi ve Hamas, El Kaide ve DEAŞ’a vermekte olduğu desteği sona erdirmesi için 10 günlük süre vermeleri yeni tartışmaları da beraberinde getirmektedir.
Körfez’de, Katar ile ilgili kritik gelişmeler yaşanırken, Suudi Arabistan Kralı Salman’ın, “petrol ve savunma” politikalarını yürütmekte olan oğlu Muhammed bin Salman’ı veliaht olarak ilan etmesi ve petrol devi Aramco’daki devlet hisselerini satmaya karar vermesi dikkat çekici bir gelişme oldu.
Suudi Arabistan, büyük ekonomik krizle boğuştuğu bir dönemde Ronald Trump’ın Suudi ziyareti sırasında ABD ile silah anlaşması yapması ve Veliaht Prens Muhammed bin Salman’ın Beyaz Saray’da Başkan Trump tarafından kabul edilmesinden sonra Aramco’daki devlet hisselerini satışa çıkarma kararı alması, Ortadoğu ve Körfez’in geleceği açısından önemli ipuçlarını ortaya koymaktadır.
Suudi Arabistan, Aramco’daki hisse satışlarından sonra Ortadoğu ve Körfez bölgesine veliaht Muhammed bin Salman öncülüğünde, Mısır, Körfez ülkeleri, ABD ve İsrail ile birlikte büyük ağırlık vermeye çalışacağı ve İran’a karşı ‘blok politikası’ uygulaması içerisinde olacağı gayet aşikârdır.
Bundan böyle Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin, İsrail ve ABD ile “ikinci aşama politika geliştirme” (policymaking at thesecondtier) safhasına evrilmeleri söz konusudur. Stratejik analiz yapmak gerekirse, Suudi Arabistan, Mısır ve Körfez ülkelerinin politik “söylem ve eylem” bakımından “üçgen döngü” (triangulation) anlayışıyla hareket etmeleri söz konusu olması kuvvetle muhtemeldir.
Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği yeni üçlü politik gücün, “karşılıklı hamleler dengesi” (confrontationalequilibrium) öngörüsüyle İsrail ile yeni bir dönem için önemli hamleler başlatması söz konusudur.
ABD Başkanı Donald Trump, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ile Washington’da yaptığı görüşmenin akabinde, Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan ile de görüşme yapması İsrail ile birlikte yeni dönemde atılacak adımların işaret fişeği niteliğindedir.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri, İsrail ile sağlam temele dayalı yeni bir ilişkinin ana çerçevesini oluşturmaya çalışmaktadırlar. Konuyla ilgili olarak The Wall Street Journal’da çıkan geniş haberi hiçbir tarafın tekzip etmemesi bunun en bariz göstergesidir.
İsrail ile atılacak yeni adımların başında özellikle Birleşik Arap Emirlikleri’nin, İsrailli işadamlarının Körfez ülkelerinde şubeler açmalarının sağlanması, İsrail havayollarına bağlı uçakların BAE hava sahasını kullanması ve söz konusu ülkeler ve İsrail arasında doğrudan telefon ve haberleşme sisteminin oluşturulması öngörülmektedir.
Daha önceden, Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri tarafından öne sürülen, ‘İsrail’in Batı Şeria’dan tamamen çekilmesi’ politikalarında ısrarcı olmayacakları, buna mukabil, İsrail’in işgal altında tuttuğu bölgelerde yeni yerleşim yerleri inşaatlarını dondurması hususunda bir yol haritasının belirlenmesi üzerinde yeni politikalar geliştirmekte oldukları dikkat çekicidir.
Burada önemli bir konuyu ifade etmekte yarar var kanaatini taşıyoruz. ABD Başkanı Trump’ın, son Suudi ziyareti sırasında Arap liderlerle “ışıklı küre” etrafında poz vermesinin anlamı aslında çok manidardır. Şöyle ki, 1980 seçimlerinde, ABD başkan adayı Ronald Reagan tarafından kullanılan «let›smakeAmericagreatagain» (Amerika’yı yeniden güçlü yapalım) sloganını aynen benimseyen Başkan Donald Trump, Amerika’yı yeniden global güç yapabilmek üzere yola çıkmış bulunmaktadır.
Görünen o ki, Suudi Arabistan ve BAE’nin başını çektiği yeni nesil siyasetçilerinden veliaht prensler, Muhammed bin Salman ve Muhammed bin Zayed Al Nahyan, “let’smakeAmericagreatagain” sloganını Trump ile birlikte hayata geçirmeye çalışacaklar gibi gözükmektedir.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.