1945 yılında Yalta Konferansı akabinde Franklin Delano Roosevelt’in
Suudi Kralı ile Süveyş Kanalı’nda Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne ait USS Quincy adlı gemide buluşması iki ülke ilişkileri açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Bu görüşme sırasında Roosevelt’in İsrail Devleti’nin kurulması konusunda nabız yoklaması IbnSuud tarafından olumsuz karşılanmıştı.
Bu görüşme ile iki ülke arasında başlayan ilişkilerinin üzerinden geçen yetmiş iki yıl içerisinde gözle görülür önemli politik iş birlikleri söz konusu olmuştur.Suudi Kralı ile Süveyş Kanalı’nda Amerikan Deniz Kuvvetleri’ne ait USS Quincy adlı gemide buluşması iki ülke ilişkileri açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur.
Bu görüşme sırasında Roosevelt’in İsrail Devleti’nin kurulması konusunda nabız yoklaması IbnSuud tarafından olumsuz karşılanmıştı.
İşte bu bağlamda, ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk dış seyahatini Suudi Arabistan’a gerçekleştirilecek olması, “Yeni Ortadoğu Projesi” hamlesinin meşruluğu açısından üzerinde dikkatle durulması gereken bir ziyarettir. Suudi Arabistan tarafından yürütülmekte olunan hummalı hazırlıklar bunun göstergesi niteliğindedir.
2009 yılında Başkan Barack Obama’nın da ilk durağı Suudi Arabistan olmuştur.
Fakat Obama’nın, Kral Abdullah ile görüşmesinde İsrail başta olmak üzere birçok konuda fikir birliği sağlanması mümkün olmamıştır.
Şu anda ise, durum tamamen farklı bir seyir izlemektedir. Öncelikli olarak, Suudi Arabistan, ABD ve İsrail, İran konusunda ortak politika ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Muhammed bin Salman’ın İran’a yönelik son günlerdeki sert açıklamaları dikkat çekici olup, gerginliğe neden olan bu gibi politikaların iki ülke arasındaki sorunların daha da derinleşmesine neden olacak niteliktedir.
Keza ABD Başkanı Donald Trump’ın da Müslüman Kardeşler’i terör örgütü listesine dâhil edebilmek için Cumhuriyetçi Senatör TedCruz’un yasa tasarısını yeniden gündeme getirmesi, şüphesiz Suudi Arabistan ve Mısır’ı memnun eden bir yaklaşım olmuştur.
Donald Trump, Rusya, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail tarafından terör örgütü olarak kabul edilen Müslüman Kardeşler’i, terör örgütü ilan ederek bir bakıma Mısır’da darbe ile yönetime gelen Abdul Fettah el Sisi’ye ve en önemlisi İsrail’e önemli bir destek sunmuş olacaktır. Trump’ın Suudi Arabistan’dan sonra Mısır ve İsrail’e yapacağı ziyaretler bir bakıma Ortadoğu’da büyük ölçekte yeni belirsizliklerin de başlangıcı olacaktır.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken, HAMAS’ın Siyasi Büro Başkanı HalidMeşal tarafından bir basın toplantısıyla açıklanan, HAMAS ‘ın 4 Haziran 1967 sınırları içinde başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını ortak ulusal uzlaşı formülü olarak gören yeni siyaset belgesi, aslında İsrail Başbakanı Netanyahu ve ABD Başkanı Trump’a yönelik bir “eylem planı” olarak düşünsel iklimde yer alırken, bu ikilinin planlarını bozmaya yönelik bir adım olarak düşünülebilir.
Şöyle ki, İsrail Başbakanı Netanyahu, 2011’de gündeme gelen fakat ortaya çıkan olumsuz tepkiler üzerine rafa kaldırılan ülke statüsünü “Yahudi Devleti” olarak öngören öneriyi yeniden gündeme taşıması, İbranice dilinin de ülkenin resmi dili olmasını, Arapçanın ise ancak belirli yerlerde kullanılmasını yasal zemine oturtmaya çalışması yeni huzursuzluklara neden olacak girişimlerdir.
Netanyahu’nun bu çıkışından amaç, Filistinliler üzerinde baskı kurulması ve İsrail’in, Yahudi halkının “ulusal devleti” olarak tanınmasını sağlamaya yöneliktir. Bunun gerçekleşmesi durumunda, Kudüs’ün İsrail Devleti’nin başkenti olarak tescili amaçlanmaktadır. İşte bu aşamada, HAMAS’ın ortaya koyduğu yeni “siyaset belgesi”, Netanyahu’nun atmaya çalıştığı adımı önlemeye yönelik bir çaba olarak değerlendirmek mümkündür. Netanyahu, HAMAS’ın bu beklenmedik hamlesi karşısında, yeni siyaset belgesini çöpe atarak bunu önemsemediğini kamuoyuna ilan etmeye çalışmıştır.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun işgal altındaki topraklar üzerinde “ulusal devlet” düşüncesi, dar fikirli zihniyetinin bir ürünü olup, bu gibi sakat düşüncelerin hayata geçirilmeye çalışılması durumunda Filistin toprakları üzerinde barışın sağlanması mümkün değildir.