“Birlikte yapacağımız çok şey var”
ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’deki referandum sonrası Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik ederken; “Birlikte yapacağımız çok şey var” ifadesi olası (eventüal) Neo- Mc. Charty’cilik anlayışını çağrıştıran ikircikli bir vehim olarak bir anda Türkiye gündemine oturdu.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un, son günlerde Kuzey Kore örneğinden hareketle, İran’ın provokatif (kışkırtıcı) hareketlerinin başta ABD olmak üzere, bölge ve dünyayı etkileyeceğini ifade ederken, bir bakıma Trump’ın olası yeni Ortadoğu politikasının sinyallerini de vermeye çalışmaktadır.
Öncelikli olarak Donald Trump’ın, 2015’te Obama yönetimi tarafından İran’la uzlaşıya varılan nükleer anlaşmayı nasıl yorumlayacağı önem kesp etmektedir.
Trump yönetiminin, JCPOA kapsamında doksan gün içerisinde İran resmi politikasını geliştireceği ifade edilmektedir.
Bu konuda, İran’da 19 Mayıs’ta yapılacak seçimlere kadar, ABD tarafından İran’a uygulanmakta olan yaptırımların genişletilip genişletilmeyeceğine karar verilecektir.
ABD Savunma Bakanı James Mattis ise, İran İslam Devrimi’ni baltalayabilmek için askeri seçeneği masaya getirmeye hazırlanmaktadır.
ABD Başkanı Trump’ın, İran ile tansiyonu yükseltmeye yönelik yaklaşımları ise bölgemiz için yeni riskler anlamı taşımaktadır.
İran’da Mayıs ayında yapılacak seçimlerde, Ahmedinejad’a cevaz verilmemesi ve özellikle Hasan Ruhani ile birlikte adaylığına izin verilen İbrahim Reisi’nin ön plana çıkıp çıkmayacağı muhtemel konjonktüre göre şekilleneceği düşünülmektedir.
ABD, İran’ın Ortadoğu’daki pozisyonunu zayıflatmaya yönelik politikalar geliştirmeye çalışırken, İran’ın ise bu pozisyona karşı nasıl bir politika izleyeceği ise seçim öncesi yavaş yavaş mübeyyin olmaya başlamaktadır.
Amerika’nın Ortadoğu’daki müttefikleri ise, Capitol Hill’in İran’a karşı izleyeceği politik tercihlerinde verecekleri desteği kendi politikalarına göre şekillendirmeye çalışmaktadırlar.
Türkiye’de sandıktan çıkan referandum sonucuna göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD’nin politikalarını destekler mahiyetteki politik yaklaşımlarının daha da somut bir hâl alacağı kuvvetle muhtemeldir.
Başkan Donald Trump, Başkan Richard Nixon’ın Kuzey Vietnam hükümetine yönelik 1969’da uyguladığı “deli stratejisi” (madman strategy) ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 1970’te Kamboçya’ya uyguladığı benzer politik yaklaşımın aynısını uygulamaya çalışmaktadır.
Başkan Trump, özellikle İran ve Kuzey Kore’ye gözdağı vererek, isteklerini yerine getirmemeleri durumunda çılgınlık yapabileceğinin üstü örtük mesajını vermeye çalışmaktadır.
Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ise, İran’ın aksine elindeki nükleer silahlarla Japonya ve Güney Kore’yi vurabilecek kapasitede olup, çok yakın bir gelecekte, gerekli önlemler alınamaması durumunda ABD’yi de nükleer kapasiteyle vurabileceği öngörülmektedir.
ABD, Kuzey Kore’nin bu güce ulaşmadan önce nasıl durdurulabileceğinin hesaplarını yaparken, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un, Kuzey Kore örneğinden yola çıkarak İran’a yönelik kamuoyu oluşturma çabaları ise dikkat çekicidir.
Geçmişte Irak’a yönelik; “nükleer tehdit” ve “kıyamet topu” gibi riyakârlık (hypocrisy) politikalarının benzeri politikalar şu anda yeniden Ortadoğu’da vücut bulmaya başlıyor. Bundan amaç, İsrail ve ABD’nin hayati menfaatlerinin korunması (protectionism) ve daha zayıf, korumasız ve tamamen ABD tarafından manipüle edilen ülkelerden müteşekkil yeni bir Ortadoğu politikasının gerçekleşmesidir.
Türkiye’de başkanlık sisteminin kabul edilmesiyle, ABD ve dolayısıyla Donald Trump’ın “stratejik ortaklık” konusunda eli daha da güçlenmiş olacağı kuvvetle muhtemeldir.
Ekleme
Tarihi: 21 Nisan 2017 - Cuma
“Birlikte yapacağımız çok şey var”
ABD Başkanı Donald Trump, Türkiye’deki referandum sonrası Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tebrik ederken; “Birlikte yapacağımız çok şey var” ifadesi olası (eventüal) Neo- Mc. Charty’cilik anlayışını çağrıştıran ikircikli bir vehim olarak bir anda Türkiye gündemine oturdu.
ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un, son günlerde Kuzey Kore örneğinden hareketle, İran’ın provokatif (kışkırtıcı) hareketlerinin başta ABD olmak üzere, bölge ve dünyayı etkileyeceğini ifade ederken, bir bakıma Trump’ın olası yeni Ortadoğu politikasının sinyallerini de vermeye çalışmaktadır.
Öncelikli olarak Donald Trump’ın, 2015’te Obama yönetimi tarafından İran’la uzlaşıya varılan nükleer anlaşmayı nasıl yorumlayacağı önem kesp etmektedir.
Trump yönetiminin, JCPOA kapsamında doksan gün içerisinde İran resmi politikasını geliştireceği ifade edilmektedir.
Bu konuda, İran’da 19 Mayıs’ta yapılacak seçimlere kadar, ABD tarafından İran’a uygulanmakta olan yaptırımların genişletilip genişletilmeyeceğine karar verilecektir.
ABD Savunma Bakanı James Mattis ise, İran İslam Devrimi’ni baltalayabilmek için askeri seçeneği masaya getirmeye hazırlanmaktadır.
ABD Başkanı Trump’ın, İran ile tansiyonu yükseltmeye yönelik yaklaşımları ise bölgemiz için yeni riskler anlamı taşımaktadır.
İran’da Mayıs ayında yapılacak seçimlerde, Ahmedinejad’a cevaz verilmemesi ve özellikle Hasan Ruhani ile birlikte adaylığına izin verilen İbrahim Reisi’nin ön plana çıkıp çıkmayacağı muhtemel konjonktüre göre şekilleneceği düşünülmektedir.
ABD, İran’ın Ortadoğu’daki pozisyonunu zayıflatmaya yönelik politikalar geliştirmeye çalışırken, İran’ın ise bu pozisyona karşı nasıl bir politika izleyeceği ise seçim öncesi yavaş yavaş mübeyyin olmaya başlamaktadır.
Amerika’nın Ortadoğu’daki müttefikleri ise, Capitol Hill’in İran’a karşı izleyeceği politik tercihlerinde verecekleri desteği kendi politikalarına göre şekillendirmeye çalışmaktadırlar.
Türkiye’de sandıktan çıkan referandum sonucuna göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, ABD’nin politikalarını destekler mahiyetteki politik yaklaşımlarının daha da somut bir hâl alacağı kuvvetle muhtemeldir.
Başkan Donald Trump, Başkan Richard Nixon’ın Kuzey Vietnam hükümetine yönelik 1969’da uyguladığı “deli stratejisi” (madman strategy) ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın 1970’te Kamboçya’ya uyguladığı benzer politik yaklaşımın aynısını uygulamaya çalışmaktadır.
Başkan Trump, özellikle İran ve Kuzey Kore’ye gözdağı vererek, isteklerini yerine getirmemeleri durumunda çılgınlık yapabileceğinin üstü örtük mesajını vermeye çalışmaktadır.
Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ise, İran’ın aksine elindeki nükleer silahlarla Japonya ve Güney Kore’yi vurabilecek kapasitede olup, çok yakın bir gelecekte, gerekli önlemler alınamaması durumunda ABD’yi de nükleer kapasiteyle vurabileceği öngörülmektedir.
ABD, Kuzey Kore’nin bu güce ulaşmadan önce nasıl durdurulabileceğinin hesaplarını yaparken, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’un, Kuzey Kore örneğinden yola çıkarak İran’a yönelik kamuoyu oluşturma çabaları ise dikkat çekicidir.
Geçmişte Irak’a yönelik; “nükleer tehdit” ve “kıyamet topu” gibi riyakârlık (hypocrisy) politikalarının benzeri politikalar şu anda yeniden Ortadoğu’da vücut bulmaya başlıyor. Bundan amaç, İsrail ve ABD’nin hayati menfaatlerinin korunması (protectionism) ve daha zayıf, korumasız ve tamamen ABD tarafından manipüle edilen ülkelerden müteşekkil yeni bir Ortadoğu politikasının gerçekleşmesidir.
Türkiye’de başkanlık sisteminin kabul edilmesiyle, ABD ve dolayısıyla Donald Trump’ın “stratejik ortaklık” konusunda eli daha da güçlenmiş olacağı kuvvetle muhtemeldir.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.