Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, iki ülke sınırında yer alan “Kız Kalesi ve Hudaferin” barajlarının açılışını yaptıktan sonra, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Dışişleri Bakanı Hüseyin Emirabdullahyan’ı taşıyan helikopterin Doğu Azerbaycan Eyaleti’nin Pir Davut Dağları’nda düşmesinin teknik bir arıza sonucu mu yoksa dışarıdan bir müdahale ile mi düştüğü konusu gündemdeki yerini korurken ister istemez son günlerde İran-İsrail arasındaki gergin gelişmeler ve daha da önemlisi İran ve Suudi Arabistan arasında yakınlaşmanın gerçekleşmesi, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani’nin uzun bir aradan sonra Tahran’a ziyarette bulunması iki taraf arasında 2017 bağımsızlık referandumu sonrasında, gergin bir havada seyreden ilişkilerin yeniden gelişme göstermesine olumlu bir zemin oluşturduğu muhakkaktır.
Benzer şekilde, İran ve Azerbaycan arasındaki ilişkiler inişli çıkışlı devam ederken, iki ülke açısından büyük önem taşıyan “Kız Kalesi ve Hudaferin” barajlarının açılışının iki devlet başkanı tarafından yapılmış olması ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin tören sırasında iki ülke ilişkileri konusunda verdiği olumlu mesajlar elbette ki iki ülkenin bir araya gelmesine pek sıcak bakmayanları rahatsız ettiği kuvvetle muhtemeldir.
Ortadoğu’da asıl önemli sürecin bundan sonra başlaması beklenebilir. İster istemez Pir Davut üzerine çöken sisin dağılmasının bayağı bir zaman alacağı muhakkaktır.
İşte bu aşamada bölgeyi istikrarsızlığa sürükleyebilecek gelişmelere karşı İran ve Türkiye’nin yapıcı politikaları önceleyerek “kuşatıcı” ABD destekli Siyonist planı geri püskürtebilmesi, bölgede “kucaklayıcı ve birleştirici” politikalara daha çok önem vermesiyle mümkün olabilir.
Bundan böyle, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren muhtemel sorunlara kalıcı çözümlerin bulunabilmesi amacıyla Türkiye’nin öncülüğünde bölge ülkeleri arasında diyalog mekanizmasının süratle harekete geçirilmesi bölgemizi oluşturan tüm unsurların yararına olacağı bir gerçek olsa gerek.
Ancak, siyasi sorumluluğu ötelemek adına, kısa vadeli perspektiflerle “uzlaşmazlık” politikalarının tercih edilmesi, yeni ve derin açmazların meydana gelmesine neden olabileceği gün gibi aşikardır.
Küresel güç odaklarının Türkiye ve İran üzerinden bölge istikrarını bozmaya yönelik hamlelerinin palyatif çözümlü “meydan okuma” ile aşılması pek mümkün değildir. Bunun için karşı karşıya kalınan açmazlardan uzak durulması ve diyalog mekanizmasının harekete geçirilmesi gerekir kanaatini taşıyoruz.
Bu sebeple, Türkiye’nin öncülüğünde acilen; “kapsamlı eylem planı” ile bölge aktörlerinin bir araya gelip, yeni istikrarsızlıklara değil, barış, kardeşlik ve güvenliğe yönelik adımlarla bölgesel anlaşmazlık çözümlerini (dispute settlements) ortaya koymaları artık kaçınılmazdır.
Sonuç olarak, İsrail kabinesinde Hamas ile “ateşkes” konusunda koalisyon ortakları arasında görüş ayrılıkları ve anlaşmazlıklar yaşanırken, Gazze sendromu İsrail’i dünya çapında yalnızlığa iterken, ABD seçimleri öncesi Biden yönetiminin de bundan etkilenmesi kaçınılmaz bir hal alırken, İran’da meydana gelen helikopter kazasının olası sonuçlarını iyi okumak ve gerekli önlemleri almak gerekir düşüncesindeyiz.