Türkiye’de son yıllarda artan konut ihtiyacı kamu, yerel yönetimler, özel sektör, finansman kuruluşları ve hane halkı iş birliği ile karşılanabilecektir. Tüm dünyanın gündemine oturan ve pandemi süreci ile birlikte gittikçe derinleşen konut ihtiyacına global düzeyde çözüm aranmaktadır.
Tüm dünyanın gündemine oturan ve pandemi süreci ile birlikte gittikçe artan konut ihtiyacına global düzeyde çözüm aranmaktadır. Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde barınmayı fizyolojik ihtiyaçlar altında sınıflandırmasından yola çıkarak, konut insanın barınma, kullananları dış etkilere, tehlikelere karşı koruma ve istenmeyen etkilere karşı güvende olma ihtiyacını karşılayan temel bir araç olarak tanımlanmaktadır. Toplumumuzda ise tarih boyunca ev sahibi olmanın örf ve adetlerimizdeki yeri ayrıdır.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından 2020 yılında küresel salgın olarak ilan edilen Covid-19 hastalığı bu tarihten itibaren yaşamın her alanında alışılagelmiş gerçekleri sorgulatmaktadır. Pandemi ile birlikte toplumların yaşam ve barınma ihtiyaçlarına bakış açılarında temel değişiklikler olmuştur. Dünyada kentleşmenin en büyük itici gücü olan nüfus artışının da tüm dünyada devam edeceği bir gerçektir. Birleşmiş Milletler raporuna göre dünya nüfusunun geleceği kentseldir. Bugün dünya nüfusunun yüzde 55’i kentsel alanlarda yaşarken, 2050 yılında bu oran yüzde 70’lere çıkacaktır. 2022 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’de ise nüfusunun yüzde 67,9'u kentlerde yaşamaktadır. Ülkemizde hanehalkı sayısındaki artış ve hane içi birey sayısının giderek azalması günümüzde konut ihtiyacına neden olan önemli bir dinamiktir. Türkiye’de hızlı nüfus artışı, kentleşme, son yıllarda artan göç hareketleri konut ihtiyacı üzerinde doğrudan etkiye sahipken; son olarak Şubat ayında yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli doğal afetin etkilediği kitlesel iç göç ve ani konut talebi sorunun daha da büyümesine neden olmuştur. Diğer taraftan mevcut konut stokunun eskimesi ve yapılaşma sorunları konut ihtiyacının büyümesinde ve konut açığının artmasında etkili olmaktadır.
Türkiye’de ev sahipliliği oranı 2000’li yıllarda yüzde 60 seviyelerindeyken artan nüfus ile birlikte 2022 yılı itibariyle yüzde 56,7’ye gerilemiş durumdadır. Ülkemizde son yıllarda inşa edilen konut sayısında yaşanan artışa rağmen kendi konutunda oturanların oranında düşüş yaşanıyor. Bu durum konutun hali hazırda oturum ihtiyaç amacıyla değil yatırım enstrümanı olarak talep edildiğini göstermektedir. Hızla yükselen konut fiyatları ev sahibi olmayı; oturum amacıyla ve gerçek ihtiyaç sahiplerinin edinebileceği bir meta olmaktan çıkartarak diğer finansal yatırım araçlarından daha fazla kazandıran bir yatırım enstrümanı haline dönüştürmüştür. Türkiye’de konut satışı her yıl artarak 1,5 milyona seviyelerine çıkmış olmasına rağmen son yıllarda kendi evinde oturanların oranında düşme yaşanmıştır. Diğer taraftan konut üretimi de bu yıldan itibaren tekrar artmaya başlamıştır. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre belediyeler tarafından yapı ruhsatı verilen bina sayısı, bu yılın Temmuz-Eylül döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 24,9 artış gösterdi. 2023 yılı III. çeyreğinde belediyeler tarafından yapı ruhsatı verilen yapıların daire sayısı yüzde 35,0 ve yüzölçümü yüzde 21,7 olarak arttı. Ancak hâlihazırda oturuma hazır tamamlanmış olan konut stokunun bir önceki yılın aynı çeyreğine göre, 2023 yılı III. çeyreğinde belediyeler tarafından yapı kullanma izin belgesi verilen yapıların bina sayısı yüzde 13,7, daire sayısı yüzde 14,9 ve yüzölçümü yüzde 14,0 azaldığı görülmektedir.
Türkiye'de yıllık ortalama yeni konut talebi 800 bin adede yaklaşırken, son yıllarda arz sayısı 650 binlerde seyretmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre; 2013-2022 yıllarını kapsayan 10 yıllık dönemde Türkiye’de 7 milyon 326 bin 802 daire için yapı kullanım izni (iskân) verildi. Bu konutların 510 bin 69’u kamu kurum ve kuruluşları tarafından üretilirken, 6 milyon 670 bin 508 adedi özel sektör tarafından üretildi. Geriye kalan 146 bin 255’i ise yapı kooperatifleri tarafından inşa edilerek kullanıma hazır hale getirildi. Ülkemizde TOKİ aracılığıyla son yirmi yılda 1 milyonun üzerinde sosyal konut üretilmesine rağmen son yaşadığımız deprem ile risk içeren şehirlerimizde yıllık konut ihtiyacı daha da artmıştır. Sadece TOKİ’nin üretim yapmasının yeterli olamayacağı gerçeğiyle kamunun; özel sektörüde yanına alarak, inşaat sektörünü ve sektörün finansmanını düzenleyici ve denetleyici bir rol alması durumunda daha çok başarılı olması beklenmektedir. Barınma ihtiyacının çözümünde, dört belirleyici arasında dengeli bir ortaklık oluşturulmalıdır.
- Devlet, Yerel Yönetimler
- Finansman Kuruluşları,
- Konut Üreticisi
- Hane Halkı
Toplumuzda özellikle konut ihtiyacının yalnızca dar gelirli haneler ile sınırlı olmadığının ortaya konmasıyla karar vericilerden dikkati toplumun daha geniş sınıfına odaklayarak kapsayıcı yaklaşımlara yöneltmesi beklenmektedir. Konut sektörünün en önemli maliyetlerinden biri arsa payıdır. Gerek TOKİ ve gerekse belediyeler alt yapı hizmetleri tamamlanmış arsa üretimine hız vermeli ve alt yapısı hazır arsaları geliştiricilere veya kooperatiflere uzun vadeli olarak sunabilmelidir. Böylece konut sektörüne ve yeni sosyal konut üretimine destek sağlanmış olacaktır.
Konuta erişimin önündeki faktörler;
- İnşaat Maliyetlerinin Yükselmesi
- Konut Üretimin Azalması
- Konut İhtiyacının Artması
- Arsa Stoklarının Azalması
- Türkiye’de Demografik Yapının Değişmesi
- Negatif Faiz Politikası, Konutun Yatırım Aracı Olması
Yapı İzin İstatistikleri, III. Çeyrek: Temmuz - Eylül, 2023
Kaynak: Tuik