Yeni Zelanda’daki Alçak Saldırı
Geçtiğimiz hafta Cuma günü (15.03.2019) Yeni Zelanda’nın bir kasabasında Cuma namazı kılan Müslüman cemaate yönelik hunharca bir saldırı düzenlendi. Katillerin bu saldırıya yıllardır hazırlandığı ortaya çıktı. Yazdığı yazılar, aldığı notlar bunu gösteriyor.
Dünyadan, bilhassa batı dünyasından güçlü bir tepki gelmemesi çok manidar. Fransa’da bir dergiye yönelik düzenlenen saldırı sonrası devlet başkanları ve temsilcileri Paris sokaklarında kolkola yürüyerek bu saldırıyı protesto etmişlerdi. Elbette hiç bir cinayet tepkisiz kalmamalı. Lakin bir de bu liderler adil olmalı. Kendisine yapılmasını istemediği bir davranışı başkasına yapmamalı insanoğlu.
Yeni Zelanda halkı bu mel’un saldırıyı takdir edilecek bir biçimde protesto ettiler. Devlet yetkilileri de aynı şekilde en güçlü şekilde kınadılar.
Bir senatör hariç. Zaten o da kafasına bir yumurta yedi ancak akılladığını söylemek zor olsa gerek.
Bu tür saldırıların bir çok nedeni olduğu muhakkak. Medeniyetlerin sürekli çatıştığı bir dünya tarihini geride bıraktık. Çok güçlü bir şekilde devam da edecek gibi duruyor.
İçerik itibariyle ‘Din’ en önemli argüman. Yanlış din olgusu, anlayışı yüzyıllardır insanları öteki din mensuplarına saldırmaya itti. Farklı sebeplere dayanarak saldırılar düzenlendi. Bunun dışında aynı dine mensup fakat farklı mezheplere tabi olan insanlar birbirinin kanını döktü, ötekileştirdi.
Yeni Zelanda’da yaşanan olayın arka planında bir de batı medyasının etkisi bulunuyor. Sürekli islam düşmanlığı yapan bir kısım gazete ve televizyonlar, internet gazeteleri, islama yabancı insanları kindar hale getiriyor. Burada Müslümanlara da iş düşüyor diye düşünüyorum. Yabancı ülkelerde yaşayan bizler daha fazla o ülke insanları ile irtibatta olmalı, kültürümüzü, dilimizi, dinimizi daha iyi anlatabilmeliyiz. Anlattığımız zaman İslam’ın esasında ‘Barış’ demek olduğunu, İslam dininin ‘Barış Dini’ olduğunu göstereceğiz İnşallah.