Suudi Arabistan tarihinin en kritik siyasi hareketliliğini yaşıyor dersek, yanlış söylemiş olabiliriz. Çünkü ülkede kral katliamları, veliaht suikastleri sürekli olagelmiş. Ancak yine de bugünlerde yaşanan gelişmeler, bölge adına tarihe önemli virajlar olarak kaydedilmekte.
I. Dünya Savaşı'nın ardından bir çok bölge gibi Arap yarımadasındaki halklar da Osmanlı'dan ayrılmak ve bağımsızlığını ilan etmek için harekete geçmişti. Neticede 1926 ve 1932 yılları arasında Suud ailesi burada hakimiyeti ele geçirerek Krallık ilan ettiler.
Suudun bölgede izlediği siyaset
Vahhabi geleneği takip eden ülke, baskıcı mutlak monarşi yönetiminden asla vazgeçmedi. Kimileri ülkenin İslam ile yönetiliyor olduğunu söylese de, yakın tarihte batı ile kurduğu ilişkiler, İsrail ile olan yakınlığı, bunu pek mümkün kılmıyor. Mısırdaki darbede takındığı tavır, Müslümanları yaralamış, İsrail ve batı dünyasını memnun etmiştir. Irak ve Suriye'de yaşanan katliamlara, acılara ses çıkarmaması, maddi, siyasi hiç bir destekte bulunmaması, Avrupa devletlerinden farksız kılmıştır bu ülkeyi.
Veliaht prens Muhammed bin Salman'ın 'Ilımlı İslam'a dönüyoruz' açıklaması dikkatleri celbetti. Bunun ne açıdan söylendiği sorgulanmalı ve takibi yapılmalıdır. Eğer batının bir projesi ise, değişen bir şey olmayacaktır. Sadece tahtlarını muhtemel isyan ve ayaklanmalara karşı sağlama almak için bu açılımı yapma ihtimalleri yüksektir. Yok eğer kendi iradeleri ile, kraliyetin bir politika değişikliği beyanı ise bu açıklama, bilmeliler ki dönülmesi gereken yer 'Ilımlı' bir yer değildir. Ve fakat dönülmesi gereken yön kendi 'Öz' benlikleridir.