scale up vize
vize
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI
Köşe Yazarı
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI
 

EN GÜZEL HAYAT KENDİN OLARAK YAŞADIĞIN HAYATTIR

Bu yazıma bir soruyla başlamak istiyorum. Çocukları yemek yerken doydum dediği halde yemesi için ısrar etmeyen var mı aramızda ya da çocuğu kışın üşümediğini söylediği halde kat kat giydirmeye çalışmayan? Varsa canı gönülden kutluyorum kendilerini. Çünkü karnının doyup doymadığına, üşüyüp üşümediğine, uykusunun gelip gelmediğine vb. başta olmak üzere yerine hep ebeveynlerinin/başkalarının karar verdiği çocukların çoğunda öteki oda sendromu dediğimiz sendrom görülüyor. Peki, nedir bu öteki oda sendromu?  İlk olarak ünlü İngiliz psikanalist Ronald Britton tarafından isimlendirilen “The Other Room” (Öteki Oda) sendromu; çocukluk döneminde bireyin merkezinin içten dışa taşınmış olmasıyla ilgili bir sendrom olarak tanımlanmaktadır. Yani insana kendinde olmayanların daha güzel gelmesidir. En güzel oda ‘diğer oda’ en güzel parti ‘çağrılmadığımız parti’ ama o en güzel olan partiye çağrılırsak da bu sefer yan odadaki parti en güzel partiymiş gibi hissedilmesidir. Bireyin çocukluğunda merkez’i içinde hissetmesi için ya da kendini her daim merkezde hissetmesi için,  olumlu-olumsuz bütün duygularını, tercihlerini eleştirmeden ve suçlamadan olduğu gibi kabul edip sevgiyle onaylayan, istemediği bir durumu zorlayarak kabullendirip içselleştirmeye çalışmayan bilinçli ebeveynlerinin olması gerekir. Aksi takdirde çocukların karar verme mekanizmaları ciddi şekilde zarar görebilir. Küçük yaşlarda doğrunun kendi istekleri değil de dışarıdaki kişilerin istek ve düşünceleri olduğu algısı oluşan çocuk, takdir edersiniz ki hayatı boyunca ne kendisi olabilir ne kendi başına doğru kararlar alabilir ne de sahip olduklarıyla mutlu olabilir. Sürekli doğruyu dışarıda arayarak dışa bağımlı yaşamak zorunda kalır. Çocukların hayatları boyunca bütün duygularının kaynağını dışarıda ve başka yerdeymiş gibi bulmak ümidiyle düştükleri bu dış dünyaya yolculuk da hep hüsranla sonuçlanmaya mahkûmdur. Bu yol bireyin kendisinden farklı ve aşina olmadığı bir yoldur. Çünkü bu yol başkalarının yönlendirdiği ve başkalarının düşünce yoludur. Bu yoldaki sorunlara kişinin kendisini sevmemesinden tutunda, mutluluğu maddelerde, nesnelerde, etiketlerde, başkalarının varlığında araması, bağımsız karar verememesi vb. şeklinde birçok şeyi sıralayabiliriz. Günümüzde kendisini merkez alan, kendi içine yönelebilen, kendisini gerçekten tanıyan, ne istediğini bilen kişi sayısı maalesef çok az. Herkes hayatını başkalarına göstermelik yaşıyor. Özellikle sosyal medyanın da etkisiyle insanlarda dışa dönük yaşamlar ya da sosyal medyada paylaşım yapabilmek için yapay ortamlar oluşturma çabası ve buna bağlı olarak tüketim çılgınlığı davranışları çok sık görülür oldu. Hep savunmuşumdur ve ısrarla da savunduğum bir düşüncemi burada da paylaşmak isterim. Eğer yaşadığınız hayat veya yaptığınız eylem gerçek anlamda size ait ise(kendiniz olarak ve yalnızca kendiniz için yapmışsanız) bunu başkalarına göstermek gibi bir ihtiyacınız da olmaz. Yeter ki kendi gerçekliğinizin farkında olun… Kendini ve duygularını tam olarak tanıyan ne istediğini bilen, hayattan gerçekçi beklentileri olan kişi gittiği ve gideceği yolu da doğru şekilde bulacaktır. Gittiği o yolda da yalnız yürüyebilecek güçtedir. Başkalarının onayına, desteğine, düşüncelerine bağımlı değildir. Tabi bunu başına buyruk davranmakla karıştırmayalım lütfen. Dikenli karanlık bir yolda ısrarla yürümek istemek, sağlıklı bir davranış biçimi olmadığı gibi öyle tahmin ediyorum ki yine çocukluk çağında aşırı engellenmiş, bastırılmış bireylerin tutumu olur ancak. (Bu konuyu da ayrıca yazacağım.) Sevgili ebeveynler, çocukların özellikle bağlanma dönemleri olan 0-2 yaş olmak üzere en kritik dönemleri olan erken çocukluk çağı da dediğimiz 0-6 yaş aralığındaki yaşantıları çok önemli. Bu dönemlerde çocuklarla inatlaşmaktan, hep kendi doğrularımızı dikte etmekten kaçınalım. Çocukların kişiliklerinin temelleri bu dönemde atılıyor. Çocuklarınıza ancak sevgi dolu, hoşgörülü yaklaşarak ve onlarla doğru iletişim kurarak sağlıklı bireyler olmalarına büyük katkı sunabilirsiniz. Unutmayalım! Sağlıklı bireyler yetiştirmek çok kıymetli. Nesilden nesile aktarılacak olan her sağlıklı ruh yapısı aynı zamanda geleceğimizin de teminatı.   En güzel odanın içinde yaşadığı oda olduğunu bilen mutlu çocuklar yetiştirebilmeniz ümidiyle…
Ekleme Tarihi: 23 Ağustos 2022 - Salı
Zeynep Dere/ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ UZMANI, AİLE DANIŞMANI

EN GÜZEL HAYAT KENDİN OLARAK YAŞADIĞIN HAYATTIR

Bu yazıma bir soruyla başlamak istiyorum. Çocukları yemek yerken doydum dediği halde yemesi için ısrar etmeyen var mı aramızda ya da çocuğu kışın üşümediğini söylediği halde kat kat giydirmeye çalışmayan?

Varsa canı gönülden kutluyorum kendilerini. Çünkü karnının doyup doymadığına, üşüyüp üşümediğine, uykusunun gelip gelmediğine vb. başta olmak üzere yerine hep ebeveynlerinin/başkalarının karar verdiği çocukların çoğunda öteki oda sendromu dediğimiz sendrom görülüyor. Peki, nedir bu öteki oda sendromu?

 İlk olarak ünlü İngiliz psikanalist Ronald Britton tarafından isimlendirilen “The Other Room” (Öteki Oda) sendromu; çocukluk döneminde bireyin merkezinin içten dışa taşınmış olmasıyla ilgili bir sendrom olarak tanımlanmaktadır. Yani insana kendinde olmayanların daha güzel gelmesidir. En güzel oda ‘diğer oda’ en güzel parti ‘çağrılmadığımız parti’ ama o en güzel olan partiye çağrılırsak da bu sefer yan odadaki parti en güzel partiymiş gibi hissedilmesidir.

Bireyin çocukluğunda merkez’i içinde hissetmesi için ya da kendini her daim merkezde hissetmesi için,  olumlu-olumsuz bütün duygularını, tercihlerini eleştirmeden ve suçlamadan olduğu gibi kabul edip sevgiyle onaylayan, istemediği bir durumu zorlayarak kabullendirip içselleştirmeye çalışmayan bilinçli ebeveynlerinin olması gerekir. Aksi takdirde çocukların karar verme mekanizmaları ciddi şekilde zarar görebilir. Küçük yaşlarda doğrunun kendi istekleri değil de dışarıdaki kişilerin istek ve düşünceleri olduğu algısı oluşan çocuk, takdir edersiniz ki hayatı boyunca ne kendisi olabilir ne kendi başına doğru kararlar alabilir ne de sahip olduklarıyla mutlu olabilir. Sürekli doğruyu dışarıda arayarak dışa bağımlı yaşamak zorunda kalır.

Çocukların hayatları boyunca bütün duygularının kaynağını dışarıda ve başka yerdeymiş gibi bulmak ümidiyle düştükleri bu dış dünyaya yolculuk da hep hüsranla sonuçlanmaya mahkûmdur. Bu yol bireyin kendisinden farklı ve aşina olmadığı bir yoldur. Çünkü bu yol başkalarının yönlendirdiği ve başkalarının düşünce yoludur. Bu yoldaki sorunlara kişinin kendisini sevmemesinden tutunda, mutluluğu maddelerde, nesnelerde, etiketlerde, başkalarının varlığında araması, bağımsız karar verememesi vb. şeklinde birçok şeyi sıralayabiliriz.


Günümüzde kendisini merkez alan, kendi içine yönelebilen, kendisini gerçekten tanıyan, ne istediğini bilen kişi sayısı maalesef çok az. Herkes hayatını başkalarına göstermelik yaşıyor. Özellikle sosyal medyanın da etkisiyle insanlarda dışa dönük yaşamlar ya da sosyal medyada paylaşım yapabilmek için yapay ortamlar oluşturma çabası ve buna bağlı olarak tüketim çılgınlığı davranışları çok sık görülür oldu. Hep savunmuşumdur ve ısrarla da savunduğum bir düşüncemi burada da paylaşmak isterim. Eğer yaşadığınız hayat veya yaptığınız eylem gerçek anlamda size ait ise(kendiniz olarak ve yalnızca kendiniz için yapmışsanız) bunu başkalarına göstermek gibi bir ihtiyacınız da olmaz. Yeter ki kendi gerçekliğinizin farkında olun…


Kendini ve duygularını tam olarak tanıyan ne istediğini bilen, hayattan gerçekçi beklentileri olan kişi gittiği ve gideceği yolu da doğru şekilde bulacaktır. Gittiği o yolda da yalnız yürüyebilecek güçtedir. Başkalarının onayına, desteğine, düşüncelerine bağımlı değildir. Tabi bunu başına buyruk davranmakla karıştırmayalım lütfen. Dikenli karanlık bir yolda ısrarla yürümek istemek, sağlıklı bir davranış biçimi olmadığı gibi öyle tahmin ediyorum ki yine çocukluk çağında aşırı engellenmiş, bastırılmış bireylerin tutumu olur ancak. (Bu konuyu da ayrıca yazacağım.)


Sevgili ebeveynler, çocukların özellikle bağlanma dönemleri olan 0-2 yaş olmak üzere en kritik dönemleri olan erken çocukluk çağı da dediğimiz 0-6 yaş aralığındaki yaşantıları çok önemli. Bu dönemlerde çocuklarla inatlaşmaktan, hep kendi doğrularımızı dikte etmekten kaçınalım. Çocukların kişiliklerinin temelleri bu dönemde atılıyor. Çocuklarınıza ancak sevgi dolu, hoşgörülü yaklaşarak ve onlarla doğru iletişim kurarak sağlıklı bireyler olmalarına büyük katkı sunabilirsiniz. Unutmayalım! Sağlıklı bireyler yetiştirmek çok kıymetli. Nesilden nesile aktarılacak olan her sağlıklı ruh yapısı aynı zamanda geleceğimizin de teminatı.  

En güzel odanın içinde yaşadığı oda olduğunu bilen mutlu çocuklar yetiştirebilmeniz ümidiyle…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve turkishpress.co.uk sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.