“Sizden biriniz kendisi için istediğini kardeşi için de istemedikçe gerçek mümin olamaz.”
Hepimizin ortak noktasıdır acıda ve neşede buluşabilmek sevdiklerimizle. Hepimiz isteriz ki acımızı olduğu kadar mutluluğumuzu da paylaşacağımız sevdikleriniz ve sevenlerimiz olsun. Duygularımızı anlayan bir nebzede olsun varlığıyla yaralarımıza merhem süren yüreklerde yer alabilmek ne kadar da güzel bir şanstır insanoğluna.
Oysaki artık bırakın dışarıdaki insanları kardeş kardeşin sevincini acısını yüklenmez olmuş. Evlatlar anne babalarının duygularını boş verir olmuş, Hele bir de yaşlanmış ve bakıma muhtaç durumdaysa aldıkları nefes yük gelir olmuş. Çocuklar artık o kadar doyumsuz ve istekleri bitmez bir hal almış ki, kendi isteklerinden başka hiçbir şey onları ilgilendirmez olmuş. Herkes o kadar ‘’BEN’’ olmuş ki toplasanız bir sürü insanı,bir tane ‘’BİZ’’ e ulaşılamaz olmuş.
Günümüzde insanlar paylaşmayı ilke edinmiş kendisine ama ne sevgisini, ne hoşgörüsünü, ne de bir parça merhametini. Varsa yoksa yediğini, içtiğini, gezdiğini, özel gün ve gecelerinde ailesi ve çocuklarıyla ne yaptığını paylaşır olmuşlar.
Sanki herkes anı yaşayıp tadını çıkarmak yerine anı yaşayıp paylaşmanın derdinde..
Oysaki düşünebilselerdi hiçbir saniyenin tekrarı yok. Peki ya kendilerinin şahsiyetlerini tamamlamak veya egolarını tatmin etmek için paylaştıkları, bu yaşantılar başkalarının ihtiyacıysa, bir çocuğun hayaliyse veya insanların isteyip de imkânı olmadığı için ulaşamadıklarıysa, örnek teşkil edip de olmayan, olduramayan evlerde huzur bozuyorsa?
İşte dostlar tam da burada başlıyor empatik bir bakış açısıyla olaylara yaklaşabilmek. Tam da burada başlıyor başkalarının da duygu ve istekleri olabileceğini anlayabilmek.
Empati dediğimiz şey nedir dense eminim herkesin çuval dolusu anlatacakları vardır. Ama empati dediğimiz şey, konuşmanın çok ötesinde hissedebilmek ve yaşayabilmekle mümkündür. Empati çocuklarımıza belki de öğrettiğimizde mutluluğun anahtarını da eline vereceğimiz eşsiz bir duygudur. Başta kendisi olmak üzere; Kardeşine, arkadaşına, öğretmenine, büyüklerine, ağaca, kurda kuşa, çiçeğe böceğe karşı da merhamet ve sevgi duyması, onların da duygularını ve ihtiyaçlarını anlayabilmesi ve sadece kendisi için değil tüm hepsi için yüreğinin atmasıdır.
Öğretmek diyorum çünkü çocuklar anne karnındayken bile sahip oldukları empatik duygularını aile ve çevresinin tutum ve yaklaşımlarıyla geliştiriyor ya da maalesef kaybediyor. Zaman zaman gözlemlemişizdir, daha 1-2 yaşında ki bebekler yanında başka biri ağladığında ağlar, güldüğünde güler, kendisine bakan kişinin jest ve mimiklerinden duygularını okuyabilir ve buna göre davranabilirler. Bu da bize empati duygusunun o yaşlarda var olduğunun göstergesidir bir bakıma. Bu duygunun devamı ya da bitişi tamamen ebeveyn tutumlarına kalmış…
"İnsan acı duyabiliyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyabiliyorsa insandır.”
Tolstoy
Empati duygusundan ve empati anlayışından mahrum olarak yetişen çocuklar genellikle saldırgan tavırlar sergiler. Ergenlik dönemlerinde de anti sosyal tutum ve davranışlar sergilemeye yatkındırlar.
Ebeveynler olarak çocuklara empati duygusunu nasıl kazandırabiliriz diyenlere;
Okulda öğretmeni tarafından azarlanan ve eve üzgün bir şekilde gelen çocuğa, ebeveynlerin “kim bilir ne yaramazlıklar yaptın ki öğretmenden azar işittin” demesi yada; ne olacak canım öğretmenin azarlamışsa boş ver, üzülme demesi arasında bir fark yoktur. Birinci tepkide çocuk, haksızlığa uğramışlık; diğerinde de anlaşılamamak duygularını yaşar. Haliyle çocuk iki yaklaşım karşısında da, olumsuzluk barındıran duygularla baş başa kalır. Oysa ki ebeveynlerin yapmaları gereken şey çok basit, o an için çocuklarına empati ile yaklaşmak ve çocuğunun ayakkabılarının içinde yürüyerek aynı olayı kendilerinin de yaşadıklarını düşünebilmektir. Ancak bu şekilde çocuğun yaşadığı olayın küçük düşürücü, onur kırıcı olduğunu anlayabilirler. Yine ebeveynler kendilerinin yaşadıkları benzer bir olayı da çocuğa anlatarak o zamanlarda kendilerinin de üzülüp, kötü hissettiklerini söyleyebilirler. Böylece çocuğun anlaşılma ihtiyacını da karşılamış olurlar ve çocuğun duygularına karşı bir farkındalık gelişir. Netice olarak ta çocuk kendisini ebeveynlerine karşı daha yakın ve samimi hissedecektir ve duygularını daha rahat paylaşacaktır.
“Kendine yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkalarına yapma”
Konfüçyüs
Ne mutlu bana ki; anne ve babamdan sıklıkla duyarak büyüdüğüm bu söz her zaman hayat felsefem olmuştur. Konfüçyüs’a ait olduğunu sonradan öğrendiğim bu söz ve benzer anlamlara sahip bir çok sözü dünya kurulduğundan bu yana başta İslamiyet olmak üzere,diğer tüm dinlerin ve insancıl yaklaşımların temel felsefesi olarak görebiliriz.Dünyada huzur ve refahın,topluca yaşayabilmenin ön şartlarından birisidir empatik yaklaşım.Birey olduğunun farkında olmak,ama karşımızdakinin de bir birey olduğunu anlayabilmek ve ona göre davranmak.Ben giysisini çıkarıp biz kıyafetini giyebilmek… İşte bütün mesele bu…
Kendi duygu ve isteklerimizin gerçekleşmesine uğraştığımız kadar, karşı tarafa da şans verebilmektir empati.
Seni anlıyorum çok üzülmüş olmalısın deyip, evlatlarımızın ve sevdiklerimizin, omzunu/başını sıvazlayabilmektir empati; çok mutlu oldum, çok sevindim deyip birlikte sevinçten havalara uçabilmektir bazen de.
Hayatta tüm yollarınızın, her daim empati duygusuyla donanmış ruhlarla ve güzel yürekli insanlarla kesişmesi dileğiyle…