ÇOCUKLARLA DOĞRU İLETİŞİM KÖPRÜLERİ KURMAK
Meslek hayatım boyunca ebeveyn çocuk iletişiminin eksikliğinin izlerini çok fazla görme fırsatım oldu. Özel eğitim, okul öncesi, ortaöğretim seviyesinin hepsinde de gördüğüm şu ki eğer çocuk anne babasıyla konuşuyorsa doğru bir iletişim dili kullanıyorsa mutlu ve özgüveni tamdır. Ama ebeveynleri, çocuğu dinleyip anlamamışsa çocuk, mutsuz ve geleceğinden umutsuzdur.
Gözlemlediğim kadarıyla çoğu anne baba için çocuğuna sözünü geçirmek önemlidir. Bazıları için ise çocuğunun her söylediğine tamam demek iyi ebeveynlik… Arada dengeyi tutturabilenler ise mutlu çocukların teminatı…
Çocuklara sürekli emrivakiler yapmak, tehditlerle istediğimiz kalıba sokmaya çalışmak, sürekli eleştirel bir dil kullanarak onlarda yetersizlik duygusunu perçinlemek, ebeveyn olarak fark etmeden çocuklarımıza yapabileceğimiz en büyük kötülüktür bence.
Yine sadece çocuk odaklı bir davranış biçimi de aynı ölçüde tehlikeli. Her iki durumda da çocuk doğruyu yanlışı ayırt etme ve doğru karar verme becerisinden uzak büyüyor.
Çoğumuz şahit olmuşuzdur okula gitme vaktinde karnı ağrıyanlar, yemek zamanı yaklaşınca midesi bulananlar, küçücük bir aksilik karşısında uzun süre ağlayan çocuklar, istediği olsun diye saatlerce inat eden çocuklar…
Aslında hepsinin altında yatan neden aynı; çocuğun tam olarak duygularının farkında olmaması ya da olsa bile, isteklerini ifade edememesidir. O zaman öncelikli olarak çocuklarımızın duygularının farkında olmalarını sağlayacağız (şu anda üzgün sün farkındayım ya da şu anda mutlusun farkındayım vs.) şeklinde kendi duygularımızı ve çocuğun duygularını tam olarak fark ederek dile getirmek çocuklarımızın da duygularını anlayarak dile getirmesine yardımcı olacaktır. O zaman okula neden gitmek istemediğini kendisini etkileyen bir durum varsa ne olduğunu açıkça bizimle paylaşacaktır.
Ya da istediği şeyi neden istiyor? Ve biz o isteğine hangi nedenle hayır diyoruz? Bunu açıkça dile getirirsek emin olun birçok davranış problemini de çözmüş olacağız.
Aynı zamanda da çocuklarla çatışmalar daha azalacaktır.
Çocuklarla iletişim henüz anne karnındayken başlar, öncelikle annenin tüm duygusal durumları başta olmak üzere her tutumu karnındaki bebeğini etkiler. Annenin yumuşak bir ses tonuyla karnındaki bebeğiyle konuşması onun dünyaya geldiğinde daha mutlu olmasına büyük katkı sağlayacaktır. Yine bebek dünyaya geldiği andan itibaren özellikle ebeveynleri olmak üzere çevreden aldığı tepkiler (ses tonu, jest ve mimikler vb.) çocuğun dış dünyayla iletişim kurma becerilerinde ve öz güven kazanması açısından önemlidir.
Çocuğa bakım veren kişinin ki bu genellikle anne olur sürekli olarak bebeğiyle yumuşak bir ses tonuyla konuşması ve yaptığı işlerin ne olduğunu anlatması (şimdi altını değiştiriyoruz, hadi gel bakalım karnımızı doyuralım vb. ) iletişimin başlangıcı ve sağlıklı bir şekilde devam etmesi açısından çok kıymetli.
Yine çocuklarımızla kaç yaşında olurlarsa olsunlar yumuşak bir ses tonuyla, nazikçe, açık ve net bir şekilde konuşmamız önemli. Konuşmak önemli de konuşmaktan çok daha ileri bir beceri olan dinlemek çok çok daha önemli. Çocuklar konuşurken, bir şeyler anlatırken öncelikli olarak dinlemeyi bilmek gerekiyor. Sadece dinlemek değil tabi aktif bir dinlemeden bahsediyorum.
Yani jest ve mimiklerimizle, başımızla onaylayarak çocuğumuza onu dinlediğimizi belli etmeliyiz. Çocuğumuz konuşurken göz kontağı kurmak da çok önemli. Peki, ebeveynler olarak çoğu zaman ne yapıyoruz? Maalesef çocuk konuşurken bir taraftan da işimizi yapmaya devam ediyoruz. Ya da çocuk daha anlatırken dayanamayıp hemen kişisel yorumlarımızı belirtiyoruz.
Ya da nasihati patlatıyoruz. Oysaki çocuğun konuşmasını bitirmesine izin versek, düşüncelerimizi sona bıraksak, hiç eleştirmeden kalsak etkili iletişim konusunda ne kadar büyük bir basamak atlamış olacağız.
Çocuğunda bir birey olduğunu, kendine ait duygu ve düşüncelerinin olduğunu kabul etsek zaten onu da tıpkı bir yetişkin gibi ciddiye alarak dinleyebiliriz. Yine etkili iletişimin olmazsa olmazı diyebileceğimiz “BEN DİLİ”ne dönüştürmeliyiz iletişim tarzımızı.
Kullanması çok basit aslında; iletişim kurarken karşıdaki kişinin şahsına yönelik eleştiri ve suçlamalardan kaçınarak, hangi davranışının bizde nasıl bir duyguya sebep olduğunu açıkça belirtmektir. (Yüksek sesle konuştuğun için seni anlamakta zorlanıyorum, ödevlerini yaparken zorlandığını hissediyorum, yardımcı olmamı ister misin?) gibi cümleler ve kesinlikle iletişim kurmada sihirli cümleler...
Bir de iletişim faciası diyebileceğimiz “SEN DİLİ” var ki direk karşı tarafı suçlayan, eleştiren bir dil. Haliyle de karşımızdakini direk savunmaya iten bir üsluptur. (Sen zaten hep böylesin, senin yüzünden bu hale geldi işler, çok dikkatsizsin…)şeklinde örneklendirebiliriz.
Sadece çocuklarla değil günlük hayatta da “BEN DİLİ” ile kuracağımız bir iletişim şekli inanın tüm ilişkilerimizde sihirli değnek etkisi yaratacaktır.
Kendimizden yola çıkarak düşünelim, sürekli konuşmamızı kesen ya da sürekli her söylediğimizi eleştiren, sürekli ben söylemiştim diye başlayıp sazı elimizden alan kişilerle konuşmak, iletişim kurmak istemeyiz değil mi? Çocuklarımız içinde aynı, onlara bizimle konuşacakları tüm yolları açıp, aramıza engel koymadan iletişim kurmaya çalışalım. Anne baba olmanın verdiği cüretkarlıkla, çocuklarımızın sözünü kesip kendi doğrularımızla onlara nasihat etmeyi ya da onu eleştirip doğrusunu anlatmayı bir kenara bırakıp “BEN DİLİ“ ile konuşmaya dilimizi alıştıralım.
Sevgili ebeveynler, anne baba olmak bir çocuğu dünyaya getirmek onun üzerinde sınırsız haklarımızın olduğu anlamına gelmiyor. Onun sevgi ve güven ihtiyacını karşılayıp, fiziksel ve ruhsal anlamda doyuma ulaşmasında destek olmak, akademik olarak ve kişisel gelişimi bakımından en donanımlı şekilde hayata hazırlanması için çaba göstermek en önemli görevimiz. Bunu yaparken de iletişim kanallarını doğru seçmek tabii ki çok önemli.
Çocuğumuzla yüksek sesle konuşuyor, sürekli eleştiriyor ya da tehdit ederek konuşuyorsak ileriki yıllarda da çocuğum neden bana sürekli bağırıyor, sürekli beni bir şeylerle tehdit ediyor, sürekli beni eleştiriyor gibi serzenişlere de hakkımız yok bence. Buğday ektik de arpa mı biçiyoruz? Ne ektiysek onu biçiyoruz.
Çocuklarımız bizim her şeyimiz, en kıymetlilerimiz. Onlar bugün küçük evet ama yarınların yetişkinleri olacaklar. Onlar da ilerde anne baba olacaklar. Bizlerin bugün onlara örnek olacağı iletişim tutumlarımız aynı zamanda onlarında çevreleriyle iletişim tutumları olacak. Hep söylediğim gibi derdimiz bugünü kurtarmak olmamalı. Geleceğe bir nesil bırakmanın sorumluluğuyla hareket etmeliyiz ki yarınlarımızın da mutlu bireylerle yeşereceğini bilelim.
Sözün özü sevgili ebeveynler; önce dinlemeyi kendimize iş edinelim, sonra da konuşma tarzımızla nazik, yumuşak, açık ve net cümleler kullanarak çocuklarımızın yüreğini fethedelim. Çocuklarımız bizimle konuşsunlar, dertlerini ve isteklerini bizimle rahatça paylaşsınlar ki yalan makinesine dönüşmesinler. Çocuklarımız duygularını rahatça dile getirsinler ki onları eleştirmeden dinleyecek başka bir liman aramasınlar. Çocuklarımızı dinleyelim evet ama onların her istediklerine tamam diyerek de sadece tüketici bireyler yetiştirmeyelim.
Hayır diyelim ki hem duymaya hem de kullanmaya alışsınlar bu önemli kelimeyi... Hayır demişsek gerekçemizi makul bir dille açıklamayı da unutmayalım. Hayatta her şeyimiz, evlatlarımız için kendimizi ve iletişim donanımlarımızı sürekli geliştirmeyi de ihmal etmeyelim.
Çocuk ancak değerli olduğunu hissettiği zaman mutlu olur. Duyguları/düşünceleri önemsenen ve kendini rahatlıkla ifade edebilen, konuşurken aktif bir şekilde dinlendiğini hisseden çocuklar kendini değerli ve mutlu hisseder. Unutmayalım çocuk mutluysa dünya mutludur!
Yarınlarımızı mutlu çocuklarla inşa etmek temennisiyle...