Duygular vardır bir balon misali havalandırır uçurur ruhu, ayakları yerden keser, duygular vardır ateş topu olur yakar yüreği, koca dünyayı dar eder... Bazı duygular da vardır ki ne hissettiğimizi anlamadan, adını dahi koyamadan yaşanır da arafta gezdirir insanı.
Duygu; insan tepkilerini ve hareketlerini belirleyen ve yön veren temel unsurdur. Duygular, şu dünyada insanı kendisi yapan, insanı insan yapan en temel işlevidir. Duygular aynı zamanda düşüncenin davranışa dönmesinde de temel kaynaktır, bazen de düşünce ve davranışın salt yöneticisidir. Yani önce hisseder sonra düşünürüz. Bazen de hissederiz ve düşünmeden ani tepkiler veririz ki işte o anlar, genellikle yanlış kararlara imza attığımız zamanlardır. Son zamanlarda sıkça duyar olduk duygu yönetimi, duygusal tepkiler, duygu odaklı çalışmalar vs. aslında baktığımızda duygular her insanda var evet ama birçok insan yaşadığı duygunun adını dahi tam olarak bilmiyor olabilir. Baktığımızda duyguların aslında çok çeşitli ve fazla olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte temel duygular vardır, evrensel olarak ve doğuştan gelen primer (birincil)duygular da dediğimiz; öfke, utanç, korku, mutluluk, üzüntü, şaşkınlıktır. Bu duyguların etkisi ve sonucu olarak ta ikincil duygular dediğimiz diğer duygular ortaya çıkar(gergin, güvenli, çaresiz vb.) Bu duyguların yerinde ve dozunda yaşanması psikolojik açıdan sağlıklı bir süreci de yanında getirir. Her şeyin olduğu gibi duygularında aşırı dozda yaşanması zararlıdır, hem kişiyi hem çevresindekileri yorar ve yıpratır. Çünkü güçlü duygular büyük enerjiler taşırlar. Duygular insan organizmasının enerji deposu gibidir. Kişi yaşadığı olumlu veya olumsuz enerjiyi ancak duygularını fark edip anladığı sürece kontrol edebilir ve doğru yönetebilir. Bu enerjiler doğru yönetilmezse veya kontrol altına alınamazsa işte o zaman yoğun bir duygusal bozukluk süreci yaşanır.
EBEVEYNLERN OLARAK;
Duygusal farkındalığınız ne kadar yüksekse çocuklarınızla ilişkilerinizde o kadar güçlü olacaktır. Neye ne için öfkelendiğinizin farkındaysanız muhtemelen bu ökenin kaynağıyla ve öfkeyle nasıl baş edeceğinizle ilgilenirsiniz. Diğer türlü öfke bir davranışa dönüşür ki bu da en çok başta çocuklar olmak üzere tüm aile fertlerini yıpratır.
Yıllar önce gittiğim bir misafirlikte çocuklar dışarda oyun oynuyorlardı. İçlerinden bir tanesi beyaz çorap giymiş ve çorabı kirlenmiş diye oturup ağlamaya başladı; annem çorabımı kirlettiğim için çok kızar ve beni döver, diye. Çok şaşırdığım ve düşündüm; bir annenin küçücük çocukta böylesine yüksek dozda korku ve kaygı duygularını besleyecek kadar güçlü şekilde yaşadığı duygu neydi? Sanırım kontrol edemediği ve nedenini bilmediği bir öfkenin temizlik, titizlik davranışıyla dışa vurumuydu bu ya da bambaşka bir şey, kim bilir, acaba bu anne ne yaşamıştı… Çocukların böyle küçük ve bana göre saçma sapan takıntıların kurbanı olmaması gerekli. Bu nedenle ebeveynlerin özellikle duygusal süreçlerini iyi yönetmeleri çok önemli.
Duygularını tanıması için çocuklara küçüklükten itibaren konuşarak ve kendi duygularımızı tanımlayarak yaklaşmak gerekiyor. Örneğin çocuk çok sevdiğiniz bir vazoyu kırdı, yaşadığınız duygu ne olur? Vazonun kırılmasına üzülmek mi? çocuğunuzun dikkatsizliğine kızmak mı? Her ikisini de hisseder kişi muhtemelen, ama genellikle dışa vurulan duygu sadece öfke ve kızgınlık ya da sadece üzüntü olacaktır. Bazen de tam tersi, çocuk vazoyu kırmıştır, anne; olsun yavrum canın sağ olsun, senden önemli mi, diyerek yaşadığı birincil duyguyu görmezden gelir. Oysaki anne çocuğa vazo kırıldığı için üzüldüğünü dile getirerek açıklasa ve daha dikkatli olması gerektiği konusunda uyarsa yaşanan süreçte çocuk da duyguları tanıyacak ve doğru ifade etmeyi öğrenecektir. Bu aslında tüm insan ilişkilerinde de geçerli bir durum. Çoğu zaman yaşadığımız birincil duyguyu görmezden gelerek karşıdakini de kendimizi de yoruyoruz, ilişkileri yıpratıyoruz. Ne tam olarak kendimiz anlıyoruz ne de karşıya derdimizi anlatabiliyoruz. Sürekli eleştirel veya suçlayıcı bir üslup takınıyoruz ki bu da karşı tarafı direk savunmaya geçiriyor ve esas problem bu arada eriyor, kayboluyor. Bu durum genelde olumsuz duygular yaşandığında oluyor. Oysa biliyoruz ki duygular bastırıldıkça büyür, konuşuldukça azalır. Konuşulmayan, doğru şekilde anlatılmayan duygular yanardağ misali gün gelir büyük bir patlamayla alt üst eder kişiyi de, çevresindekileri de. Yüksek dozda öfke patlaması yaşayan birisiyle aynı hayatı paylaştığınızı düşünün, hayatlarınız zindana döner diye düşünüyorum.
Duygular üzerinde sayfalarca yazılacak çok ince, önemli, hassas ve bir o kadar da güzel bir konu. Gönül isterdi ki duygularla ilgili her detayı yazayım ama mümkün değil maalesef.
Duyguların tanınması, duygusal farkındalık; hangi duyguyu yaşadığımız, neden yaşadığımız, bu duyguyla nasıl baş edeceğimizin ön koşuludur. Benim naçizane tavsiyem öncelikle kendimizi bir dinleyelim, yaşadığımız duygunun adını doğru koyalım, iletişim kurarken karşı tarafı suçlamadan, eleştirmeden, kırıp incitmeden(açık sözlü olmak adına)duygularımızı doğru bir şekilde ifade edersek eminim ilişkiler daha güven verici ve dünya daha yaşanabilir bir yer olabilir.
Çocuklarımıza yapacağımız en büyük iyiliklerden biriside duygusal farkındalığını artıracak yaklaşımlarda bulunmak, duygularını anlamasına ve anlamlandırmasına yardımcı olmaktır. Geleceğe mirasımız, yetiştireceğimiz en sağlıklı ruh ve bedene sahip bireyler olacaktır.
En güzel duyguları birlikte yaşayıp, hissedeceğiniz yol/hayat arkadaşlarınız, çocuklarınız olsun efendim.
HAFTANIN ÖNERİSİ: Bir süre olaylar karşısında harekete geçmeden önce yaşadığınız duyguları inceleyerek kendi duygusal farkındalığınızı artırabilirsiniz. Çocuklarınızla da yaşadıkları olaylar karşısında hissettikleri duyguların hakkında konuşabilirsiniz.