Birleşmiş Milletler öncülüğünde dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile GKRY Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in yanı sıra dönemin Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis arasında 7 Temmuz 2017'de Crans Montana'da gerçekleştirilen görüşmeler, güvenlik ve siyasi eşitlik konularındaki anlaşmazlıklar nedeniyle çıkmaza girmiş ve Birleşmiş Milletler parametreleri çerçevesinde kurulmaya çalışılan “federasyon” önerisi de ortadan kalkmış oldu.
GKRK’nin Temmuz 2017’de görüşme masasından kalkmasından sonra Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan artık masaya sadece “iki devletli çözüm önerisiyle” oturabileceklerini açıkça ifade etmişti.
Ancak Doğu Akdeniz’in giderek artan jeopolitik ve jeostratejik önemi ve zengin hidrokarbon ve doğalgaz yatakları ister istemez Kıbrıs konusundaki küresel güçlerin bu bölgeye olan ilgisinin daha da artmasına neden olmaktadır.
Bu bağlamda ABD’nin, GKRY ile yakınlaşması, güvenlik ve savunma alanındaki iş birliğini güçlendirmesi, Doğu Akdeniz’in enerji kaynakları üzerindeki kontrolü sağlamak ve söz sahibi olma isteğine yöneliktir.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sismik ve doğal gaz arama gemilerini Akdeniz’den geri çekmesi ister istemez Yunanistan ve GKRY ile birlikte hareket etmekte olan ABD ve AB’ne geniş bir alan açmış oldu. Bu arada Siyonist İsrail’in Gazze ve Lübnan’a yönelik saldırganlığı devam ederken ABD ve müttefiklerinin Güney Kıbrıs’a askeri yığınak yapmaları bölge barışı açısından son derece tehlikeli bir adım olarak görülmektedir.
Bu aşamada KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile GKRK Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis’in ABD’nin New York kentindeki Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’nde 15 Ekim Salı akşamı BM Genel Sekreteri Antonio Guterres ile gayri resmi akşam yemeğinde yeniden bir araya gelmeleri, Türkiye’nin Kıbrıs politikasında “federal çözüm” konusunda politika değişikliğine gidilmesi karşılığında Avrupa Birliği ve Doğu Akdeniz konularında yeniden açık kapı politikalarının başlatılacağı konusunda çeşitli spekülasyonların yeniden dillendirilmesine neden olmaktadır.
Oysa ki GKRY, 7 Temmuz 2017'de Crans Montana'da masadan kalkan ve öne sürdüğü politikalardan geri adım atmayan ve hiçbir tavize yanaşmayan Rum kesiminin son yemekli görüşmede de, benzer bir tutumla 'müzakereye tabi tutulamaz' olarak gördüğü “tek egemenlik, tek kişilik, tek vatandaşlık” , Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tek bir devlet olarak işleyişinin korunması, garantörlük sistemine son verilmesi ile Türk askerlerin KKTC’den tamamen geri çekilmesinin masaya getirilmesi “bağımsız ve egemen KKTC’nin devamı açısından son derece sakıncalı bir durum ortaya koymaktadır.
Özellikle AB ile müzakerelerin yeniden başlatılması ve Doğu Akdeniz hidrokarbon konularında AB yetkililerinden olumlu yaklaşımlar gören Sayın Erdoğan’ın, Kıbrıs konusunda yeniden dörtlü müzakerelere geçilmesi konusunda yeşil ışık yaktığı iddia edilmektedir.
Yeniden Refah Partisi olarak, KKTC’nin bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmesi ve diğer Türk ve İslam ülkeleri tarafından tanınması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isteriz. Federal bir çözümün Kıbrıs Türkleri için çözüm yerine çözümsüzlük dışında hiçbir fayda sağlamayacağı bir gerçektir.
Hükümet, Avrupa Birliği uğruna Kıbrıs konusunda Federal çözüm konusunda esnek davranmayı bir kenara bırakarak Emekli Tümamiral Sayın Cihat Yaycı’nın ortaya koyduğu ‘KKTC’nin GKRY ile federal çözüm verine Türkiye ile konfederasyon kararı alması” ve Türkiye’nin mülkiyetinde yer alan Sismik ve doğal gaz araştırma gemilerinden birisinin KKTC’ne devredilmesi konusundaki düşüncesine de aynen katıldığımızı burada ifade etmek isteriz.