Osmanlı vezirine sormuşlar; “Sen namuslu musun?”, diye. Vezir, “Bin altına kadar”, demiş. “Neden?”, diye sormuşlar. “Şu ana kadar o kadarını red ettim de ondan”, demiş. Bu sebeple; hiçbir insan sınanmadığı günahın masumu değildir.
Son günlerde yaşanan ve kamu oyunu meşgul eden örnek alınmaması gereken olayları izleyince bu yazıyı yazmak istedim ve “ahlak nasıl bozulur?”, “erdemli insan nasıl olunur?” sorularını sorarak entelektüel mutfağıma ait bilgilerimle cevaplamak görevini isteyerek ve bilerek üstlendim. Ne kadar başarılı olacağım konusunda ise kararı siz değerli okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum.
Değerli okuyucularım, okumakta olduğunuz bu kısa yazımın çok daha kısa özetini yapmam istense şunları söylerdim; akıl başta, utanma yüzde ve bilgi gözde olur. Öfke gelince akıl gider, tamah gelince utanma gider, haset gelince bilgi gider ve ahlak bozulur. Çünkü; ahlaki değerleri erozyona uğramış insanlarda “iffet” aranmaz; fakat “tamah” ve “haset” gibi olumsuz özellikler maalesef bolca bulunur.
Kişiliği gelişmemiş ve ahlaki değerleri olgunlaşmamış bir kişinin bir de mesleki yeterliliği zayıfsa ve böyle bir kişi bir de sistemlerin olmadığı olsa da işlemediği bir ortamda bulunuyorsa ne olur bilir misiniz?
Bu durum o kişiyi ahlaksız olmaya iter. Çünkü; böyle bir kişi, bilgi eksikliğini “kurnazlıkla” ve beceri yetersizliğini ise “kabadayılıkla” çözmeye çalışır.
İşte tamda bu sebepten; hırsı yüksek ve istekleri çok ama yetenekleri düşük olan insan, kurnaz ve kabadayı görünmek için ne yapar?
Ahlaksız davranışlara yönelir.
Ne yapar?
Hırsızlık yapar, çalar ve yalan söyler.
Ne yapar?
Bulduğu her fırsatta hile yapar. Yakalandığı zaman da utanmaz ve eğer sistem ceza vermez disipline etmezse, bilgi eksikliğini “kurnazlıkla” çözmeye ve beceri yetersizliğini ise “kabadayılıkla” gidermeye devam eder.
İnsanların ne yaptıklarını anlamak için “davranışlarına”, neden yaptıklarını anlamak için de “ahlaki değerlerine” ve “etik anlayışlarına” bakılır. Fakat burada açıklanmaya ihtiyaç duyulan bir durum vardır: “Ahlak” ve “Etik” kavramları aynı şeyler değildir, farklıdır. Çünkü ahlak, bireyseldir; etik ise kurumsaldır. İnsanların etik anlayışı olmaz, ahlak anlayışı olur. Kurumların ise ahlak anlayışı olmaz, etik anlayışı olur. Kurumların yıllar içinde deneyim ile oluşturdukları kurumsal etik anlayışları ve kurumsal değerleri önemsenmezse; fakat yönetme gücünü elinde bulunduran kişinin ahlak anlayışı bu kurumların etik anlayışı hâline getirilirse, işte orada totaliter bir yönetim kültürü oluşur.
Toplum giderek totaliter bir anlayışla yönetilirken, yönetme gücünü elinde bulunduran kişiler de günlük hayatlarında ahlaktan yoksun bireyler hâline gelir.
Ahlak anlayışı zayıf insanlarda erdem yara almıştır ve zayıflamıştır. Erdem; ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, ölçülülük gibi niteliklerin ortak adıdır. İnsanların günlük hayat pratiklerinde çok sık kullandıkları merhamet, sadakat, vefa, paylaşmak, alçak gönüllük, iffet, hoşgörü, sevgi, saygı, dürüstlük, vatan sevgisi, bütün bunların hepsi “erdemli insan” olmakla ilgilidir.
Erdem, bir insanda “denge” ile ortaya çıkar ve bu dengeyi de insanın içinde olan üç farklı güç oluşturur: arzu gücü, öfke gücü ve düşünce gücü.
Bu üç güç dengede olduğunda erdem olur. Arzu gücünün dengesi “iffet”te gizlidir. Öfke gücünün dengesi “cesaret”te gizlidir. Düşünce gücünün dengesi ise “hikmet”te gizlidir.
İşte bunların toplamı “erdem”dir.
Arzu gücünün dengesi bozulursa “iffet” (haramdan uzak durmak) yara alır, “tamah” (açgözlülük) gelir ve utanma gider. Öfke gücünün dengesi bozulursa cesaret yara alır, öfke gelir ve akıl gider. Düşünce gücünün dengesi bozulursa “hikmet” (bilgelik, sağduyu ve anlayış) yara alır, “haset” (kıskançlık ve çekememezlik) gelir ve bilgi gider.
İffetini kaybetmiş, tamah gösteren ve haset içinde olan kendini tanımayan insan değerleri olmayan insandır.
Ahlaki değerleri gelişmemiş, olgunlaşmamış ve değerleri olmayan insanda tamah ve haset gibi olumsuz özellikler maalesef bolca bulunur. İffetini kaybetmiş, tamah gösteren ve haset içinde olan insanlar sadece ahlaktan yoksun zavallı bir kişiliğe sahip olmakla kalmazlar, aynı zamanda kendisini zehirlemiş ve başkalarını da zehirleyen insan olurlar.
Bir toplumda iffetini kaybetmiş, tamah gösteren ve haset içinde olan insanların sayısı her geçen gün artıyor ama eksilmiyorsa, böyle bir toplumun yalanlarla çok kolay yönetilebileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Tamah, “açgözlülük” ve iffet ise “haramdan uzak durmak” demektir. Bir insana tamah geldiği zaman, iffet yara alır ve o insan bozulur. İnsan bozulursa, hikmeti de bozulur. Bilgelik, sağduyu, anlayış ve içgörü anlamlarına gelen hikmet bozulunca “haset” gelir ve kişinin karar mekanizmasında kullandığı bilgiler gider.
Kıskançlık ve çekememezlik anlamına gelen “haset”, insanı “erdemli ve ahlaklı” insan olmaktan uzaklaştırır.
İnsanın iç dünyasının kalitesi kararların da, ne kadar ahlaklı ve erdemli olduğu ise davranışlarında gizlidir. İnsanın verdiği kararlara “ikrar” denir. İçinde kişinin kendisinin olmadığı ikrarlardan ibaret adalete ise “hak” denir. İnsanın verdiği kararlar adaletli ise o insan “erdemli” insan olur. İnsan adaletinde “kemali” bulursa “kamil” olur.
İkrarı haksız ve iffeti yara almış, haseti hayatının her bir santimetre karesine yayılmış ve hikmeti tamah ile zehirlenmiş, içindeki kemali bulamadığı için kamil olmaktan uzaklaşmış insanlara bir sözüm olacak;
Bilgi eksikliğinizi “kurnazlıkla” ve beceri yetersizliğinizi ise “kabadayılıkla” gidermeye çalışmayı bırakın artık. Bulduğunuz her fırsatta hile yapmayın. Ahlaklı ve erdemli insan olmaya çalışın. Hırsızlık yapmayın, çalmayın ve yalan söylemeyin. Eğer bütün bunları yapıyorsanız ve yapmaya da devam ediyorsanız, kendinize “Müslüman” demeyin. Çünkü; Müslüman bunları yapmaz. Bunları yapanların peşinden gitmez. Bunları yapanlara dersini verir, ama hak vermez.
Bilgi eksikliğini “kurnazlıkla” ve beceri yetersizliğini ise “kabadayılıkla” gidermeye çalışan, bulduğu her fırsatta hile yapan, çalan ve yalan söyleyen, hırsızlık yapan iki yüzlü zavallı insanlara sesleniyorum.
Bıktık artık..!
Az kalsın unutuyordum; iki yüzlü bu insanların bir de “anlama özürlü” olmak gibi bir kusurları var.
Bu sebeple; anlamamış olabilirler. Bir daha söyleyeyim.
Bıktık artık..!